Suat Arusan

Kurban ve Haccın sıradışı hikâyesi (9)

10.09.2016 00:05:58

Niçin kurban kesip, kan akıtırız? Neyi kurban etmeye söz veririz? (1)

Kurban insanın malını Allah yolunda kurban edebildiğini fiiliyle gösterdiği önemli bir ibadettir. Nasıl Ramazan orucunu tamamlayınca Ramazan Bayramı yapılıyorsa, hac ibadetler, tamamlanınca da hac kurbanları (Hedy) kesilmekte ve kurban bayramı kutlanmaktadır. Kurban hedivesi ile takvaya, takva ile de Allah'a ulaşılmak amaçlanmak-tadır.

"Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır. Ama O'na sizin takvanız ulaşır." (Hac - 37)

Teşrik, kesilen kurban etlerinin kızgın kayalara serilerek güneşte kurutulmasına denilmektedir. Çünkü hacılar, önceden beri hacda kesilen kurban etlerini güneş ve taşlar üzerinde kurutarak sonraları yemek üzere kendileri için saklamışlardır. Bu nedenle hacı, teşrik tekbirlerini tekrarlarken sonra kullanmak üzere kendisi için hangi iyi alışkanlıkları, hangi güzellikleri saklayıp muhafaza ettiğini düşünmelidir. En azından hacca gelirken nasıl takva azığını umuyorsa, Mina'dan da geriye yine takva azığına kavuşma arzusuyla dönmelidir.

Allah için ve Allah'ın adıyla kesilen kurbanlar, zikrin ve şükrün, tevazu ve teslimiyetin, dayanışma ve kardeşliğin birer göstergesidir. Özellikle hacıların kurban etlerinden hiç yemeden tamamını hemen İslam Kalkınma Bankası aracılığıyla yoksul İslam ülkelerine göndertmesi suretiyle hiç tanımadığı Müslüman kardeşlerine karşı verdiği bu destek ve sosyal dayanışma örnekliği haccın en hikmetli yönlerinden birini oluşturmaktadır.

Özellikle kurban olarak koyunun tercih edilmesi de koyun etinin insanın beslenmesi için en şifalı et olması hasebiyledir. Ancak gerçekte hacının burada kurban ettiği koyun, inek, deve değil; kendi hevesi, kendi şehvetidir. O'nun rızası için tüm bunları kurban etmelidir ki; bayramı yüreğinde, yakınlığı öz benliğinde hissedebilsin. Çünkü kurban bayramı, kurbiyyet anıdır yani Allah'a yakınlık bayramıdır.

İşte hacı Mina'da İbrahim rolünde iken İsmail'ini kurban yerine getirir. Kendi İsmail'inin kim veya ne olduğunu o meydanda sorgular; makamı mı, şerefi mi, konumu mu, kariyeri mi, mesleği mi, parası mı, evi mi, bahçesi mi, otomobili mi, sevgilisi mi, ailesi mi, bilgisi mi, rütbesi mi, sanatı mı, din adamlığı mı elbisesi mi, adı mı, şöhreti mi, canı mı, gençliği mi, güzelliği mi... Kendi İsmail'i bir şahıs da olabilir, bir mal da, bir konum da, bir durum da, hatta "zayıf bir nokta" da.

Hz İbrahim'in (a.s) Hz. İsmail (a.s) kendi oğluydu. Bir oğuldu ki: babası, yüzyıl onun gelişini beklemişti. O ise babasının hiç beklemediği bir anda gelmişti. İsmail daha sonra saygın bir fidan, İbrahim'in can delikanlısı, tüm yaşamının tek semeresi haline geldiğindeyse yine emir bir anda gelivermişti:

"Bıçağı oğlunun boğazına daya ve onu kendi elinle kurban et!”

Çelik yapılı kahraman Peygamber bu emirle erimeye başlamış, tarihin en büyük put kincisi, muzaffer kahramanı yere yığılıp kalmıştı. Fakat bildiri, Allah'ın buyruğundan başkası değildi. Bu bir savaştı, en büyük savaş, en zorlu put kırıcılığıydı; bu Cihad-ı Ekber'di. Peki Hz İbrahim (a.s) neyi seçecekti; babalığı mu peygamberliği mi?

"Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak birer fitnedir." (Enfal,28) Yeryüzünde, baba ile oğul arasında böyle bir konuşma hiçbir zaman hayallerde dahi canlanmamıştı:

- İsmail, rüyamda seni boğazladığımı gördüm..!

İşte Hz. İbrahim'in (a.s) bir seçimle karşı karşıya kaldığı gibi hacı da burada bir seçimle yüz yüze gelmektedir:
Kendi nefsanî isteklerini mi, Allah'ın dileğini mi seçecektir?
Çıkarlarını mı, değerlerini mi?
Bağımlılığı mı, kurtuluşu mu?
Maslahatı mı, hakikati mi?
Kalmayı mı, gitmeyi mi?
Mutluluğu mu, kemali mi?
Zevki mi, sorumluluğu mu?
Heveslerini mi, bilinci mi?
Bağımlılıkları mı, mesajı mı?
Hobilerini ve huzurunu mu, iman ve cihadı mı?
Yaşamak için yaşamayı mı, bir amaç için yaşamayı mı?
Kısacası hacı kendi İsmail'ini mi yoksa Rabbini mi seçecektir?

İşte bu nedenle hacı kesin olarak bilmelidir ki; yükümlülüklerini sırtlanırken ve hakikat için çabalarken yaşamına ket vuran, özgürlüğünü engelleyen, kendisiyle kalmaya çağırıp oyalayan her şey kendisinin İsmail'idir. İsmail'ini korumak niyetiyle İblis'le aynı senaryoda çalışmaya iten, Hakk'ın bildirisine kulak tıkatan, anlayışını körelten, kalbini' çirkinleştiren her şey İsmail'idir. Bu nedenle İsmail'i yerine bir koyun boğazlamanın "kurban" anlamına gelmesine karşın yalnızca kesmiş olmak için koyun kesmenin "kasaplık" olduğunun ayrımını çok iyi idrak etmelidir.

"Seç, ey İbrahim" "Nefsini öldür" ile buyrulanların tümü "nefsinin vesvesesinden uzak dur veya nefsin kölesi olma" anlamındaki emirlerdir. İsmail'in terkibindeki "sen" zamiriyle kastedilen de kişinin "ben"idir. Dolayısıyla bu davetin muhatabının "benlik" ve çağrının genel olmadığını kim iddia edebilir?

Ve sonunda Hz. İbrahim (a.s) aşkın ruhuna kazandırdığı gücü kullanarak kendi içinde kendini öldürüp can damarını kesti ve içini tüm benliğinden boşaltarak Allah ile doldurdu. Hemen ardından da Hakk'tan bir cevap geldi:

"Ey İbrahim! Allah, İsmail'in boğazlanmasından vazgeçti. Onun yerine kurban edesin diye sana bu koyunu gönderdi. Sen, emri yerine getirdin."

Bir kez daha anlaşıldı ki; Hz. İbrahim (a.s)'ın ilahı, asla diğer sahte ilahlar gibi kana susamış değildir. Çünkü Allah'ın muradı Hz. İsmail (a.s)'ın boğazlanması değil, Hz. İbrahim'in İsmail'inin boğazlayıcısı olması ve Hz. İsmail (a.s)'ın Allah'a kurban olmaya rıza gösterebiJmesidir.

Bu şuurdan sonra Hz. İsmail (a.s)'ı boğazlamak artık katilden başka bir şey olamaz ve asla gerekli değildir. Çünkü burada söz konusu olan "Allah'ın ihtiyacı" değil söz konusu olan "insanın ihtiyacıdır." İşte "insanın sevgilisi" ve "esirgeyicisi" olan yüce Allah'ın hikmeti böylece tecelli etmiştir; Hz. İbrahim'i, İsmail'ini kurban etme doruğuna kadar çıkartabilmek ama Hz. İsmail'i kurban ettirmeden, Hz. İsmail'i de Allah'ın yüce kurbanı makamına yükseltebilmek ama hiç incitmeden...

Yine hatırlanması gerekmektedir ki; Hz. İbrahim (a.s) oğlunu kurban edeceği zaman Hz. Ismail (a.s): "Peki babacığım" demiştir. Yani Hz. İbrahim (a.s) demek istemiştir ki; “Yaradan'a uyun”, Hz. İsmail de (a.s) demek istemiştir ki; Babalara uyun.” Bu iki itaatin gereğine de itaatteki öncelik sırasına da özellikle dikkat etmek lazımdır.

Hacı Allah'ın verdiği mal ve evlatların, Allah yolunda engel değil, tam tersine kendisini O'na yaklaştıracak birer vesile olduğunu da burada hatırlamalıdır. Allah için gönül rahatlığıyla herhangi bir canlıyı kurban ederken, memleketindeki çocukların da Allah yolunda olmaları, O'na yakın ve yaklaştırıcı olmaları için dua etmeli, hayatı boyunca da bu amaca hizmet edebilmek için bizatihi gayret etmelidir.

  1. Bir insan Bir insan

    Bunun yeri bir hasta kabul yeri değildi, üstelik kısıtlı zamanı sadece tarih ve boş lakırdıyla geçirmeyi sizin gibi dini hassasiyeti olduğunu düşündüğüm birinden hiç beklemiyordum, ki biz bunun için 2000 kusur kilometre yol geldik. Suat bey, birgün elbette yine karşılaşacağız, ve o gün zaman sorunu olmadan neden medyada yaptığınız gibi Allahtan korkan bir hekim gibi değilde mümkün olan en fazla pay kapmaya çalışan ortodoks tıbbın ürünü doktor gibi davrandığınızı bana anlatabilirsiniz.

  2. Bir insan Bir insan

    Bu konuların yeri de pek ala varmış değil mi Suat bey?Tam iki yıl önce derdime şifa bulmak için kliniğinize geldiğimde kızımın ve benim rahatsızlığımızla ilgili ne bilgi verdiniz, ne de soru sormama fırsat bulamadan tam 60 dakikayı doldurdunuz.Ben Yavuzun mısırı niye fethettiğini kendimde öğrenebilirdim, içinde bulunduğumuz ve ülkemizin geçtiği zor sürecin tabiiki farkındayız, ama bunun yeri bir hasta kabul seansı değildi.Üstelik bize bağımsız bir yol gösterebilecekken kliniğinizde uygulanan ve seansı yüzlerce lira tutarındaki tedaviye yönlendirmeniz beni sizin samimiyetinizi sorgulamaya itti.

YORUM YAP