Bir önceki yazımda da değindiğim gibi meyve ve sebze fiyatları bu yaz adeta uçtu.
Domatesin pazarlarda dahi kilosunun 5-6-7 lira olduğu bir yaz hatırlayan var mı? Ben hatırlamıyorum.
Yalnızca domates miydi fiyatı uçan? Patlıcan, salatalık, kabak, fasulye, bamya gibi nicesi anormal fiyatlara satıldı bu yıl. Hem de sebze, meyve fiyatını aşırı yükseltecek önemli bir iklimsel olay yaşanmadığı halde.
Fiyatların bu denli art(ırıl)masının ardında elbette birçok neden sayılabilir. Fakat ben yazımın girizgâhını pek dillendirilmeyen bir gözlemle yapmak istiyorum.
Diğer nedenlerin etkilerine ilave olarak ürün fiyatları nicedir zenginleşmeyle birlikte paralanan insanların alım güçlerine göre ayarlanıyor bence. Özellikle orta sınıfın gelir düzeyindeki gelişmeler pazardaki fiyat belirleyicilerinde ‘nasıl olsa alıyorlar' türü bir tutumu besliyor. Tabii ki bu kişiler art(ırıl)an fiyatların parası az olanları nasıl etkilediğini ise pek dert etmiyorlar.
Fakat bu fırsatçı kurnazlığın kaçırdığı nokta, sebze ve meyvede kafaya göre fiyat ayarlamanın basitçe geçiştirilemeyecek kadar önemli bir soruna neden olduğu.
Fiyatlardaki her oynama ülkenin enflasyon hesaplarını allak bullak edecek kadar hayati bir rol oynuyor çünkü. Yani ‘Gıda Enflasyonu' denilen kısır döngü, ‘aman alt tarafı sebze, meyve' denilen yiyeceklerdeki aşırı fiyat farklılıklarından kaynaklanıyor çoğunlukla.
Merkez Bankası'na göre gıdanın enflasyon üzerinde bu denli etkileyici olmasının nedeni ‘tarımdaki yapısal sorunlar'.
Ülke enflasyonunu yeniden çift haneli rakamlara yükselten gıda enflasyonuna sebep olan yapısal sorunları ise Banka plansız üretim, stoklama ve fiyat spekülasyonu, aracıların çokluğu ve gelişmiş ülkelerin gerisinde kalan lojistik süreçler olarak sıralıyor.
Bırakın ömrünün 37 yılını tarım alanında geçirmiş biri olarak beni, eminim hayatında pazara çıkmamış biri bile gıda enflasyonunu başımıza bela eden şu dört nedenin nasıl olup da bunca zamandır çözülemediğine anlam veremiyordur.
Gerçekten de gelişen, değişen ve önemli projelere imza atabilen bir ülke için artık kabul edilebilir nedenler değil bunlar. O ülke ki coğrafik yapısı ve iklimiyle dünya yaş sebze meyve üretiminde önemli bir yere sahip.
Ürün verimliliğini ve kaliteyi yükseltecek ‘Girdi Yönetimi' ve ‘Kaynakların Doğru Kullanımı' alanlarındaki onca eksikliğe rağmen dünya yaş meyve üretiminde 5., yaş sebze üretiminde 4. sırada.
Üstelik Merkez Bankası'nın sorun olarak tespit ettiği meselelerin hiçbiri yeni keşfedilmiş problemler değil. Yıllardır biliyoruz, biliniyor.
Fakat ne hikmetse hâlâ tarımda planlamayı beceremiyoruz, fiyat spekülasyonlarını kontrol edemiyoruz, aracıların çokluğuna bir düzen getiremiyoruz, lojistik süreçleri etkinleştiremiyoruz. Bütün bu sorunların şekillenmesinde de rol oynayan ‘Ürün İzleme Sistemi'ni hâlâ hayata geçiremiyoruz.
Hem de yaş meyve ve sebze sektöründe üretici ile son tüketici arasında oluşan fiyat farklılıkları kadar üretim-dağıtım zincirinde meydana gelen kayıplar da artık büyük bir soruna dönüşmüşken.
Öyle ki 50 milyon tonları bulan toplam meyve sebze üretimimizin %40'lara varan oranlarda zincir içinde çöpe dönüştüğü söyleniyor. Az değil, toplam yıllık ihracat miktarımızın 4 katına denk geliyor bu miktar.
Demek ki onca sebze ve meyveyi çöpe gitmekten kurtarmak da gıda enflasyonuyla mücadelenin önemini fark etmiş bir yönetim için el atılması gereken meselelerden bir diğeri.
Lafın özüne gelirsek...
Tarımda el yakan pazar fiyatlarından, üretim-dağıtım süreci içinde kaynaklanan sorunlara kadar her mesele canı gönülden istenildiğinde Türkiye'nin çözebileceği sorunlardan.
Yeter ki bütün bu meselelerin de diğerleri gibi ağırlıklı olarak insan kaynaklı olduğu göz ardı edilmesin.
Lütfen tecrübelerinizi bizimle paylaşınız.