İstanbul’un en kabadayısı benim

İstanbul’un en kabadayısı benim
27.05.2018 19:06:25

Osman Gülşen hoca Gönenli Mehmet Efendi ile yaşadığı bir hadiseyi naklediyor:

İmam Hatip Lisesinde okuduğum yıllarda, yazları Fatih Çarşamba'daki Kur'an kursunda Arapça ve Kur'an-ı Kerim dersleri almaya devam ediyordum.

Yine böyle bir yaz tatilinde İsmailağa‘ya gittiğimde, bu sene kursun devamlı öğrencilerinin tatile geç çıkacağını, bu yüzden yirmi gün sonra gelmemiz gerektiğini söylediler.

Yaz tatilinde ne kadar ilim alabilirsek o kadar kar diye düşündüğümden, bu yirmi gün benim için çok uzun bir zamandı.

Üç hafta İstanbul'da boş boş gezemezdim. Hemen başka bir kurs bulup oradan derslere devam etmem lazım diyerek araştırmaya başladım.

Fatih Malta Çarşısı‘nda –o zaman henüz tanıma bahtiyarlığına ermediğim– Gönenli Mehmed Efendi‘nin bir yurdunun olduğunu öğrendim.

Bu zatı-ı muhteremi tanıdıklarını düşündüğüm bazı kimselere, onu nerede bulabileceğimi sordum. “İkindi namazına Sultan Ahmed Camii'ne git, müezzin mahfili altında senin gibi talebeler sıraya geçer, sende onların arasına katıl, sıra sana gelince de ne istediğini ona söylersin” dediler…

O gün öğrendim ki Gönenli Mehmet Efendi‘nin usulü böyleymiş. Talebelerden kimin ne ihtiyacı varsa, orada sıraya girip ondan isterlermiş. Birçok ilim talebesi onun sayesinde İstanbul'da eğitimine devam edebiliyormuş.

Sultan Ahmet Camii'nde

Bir perşembe günü abdestimi alıp ikindi namazına Sultan Ahmed Camii‘ne gittim. Namazımızı kıldık. Hakikaten de namazdan sonra, benim yaşlarda veya benden biraz daha büyük talebeler o dedikleri yerde sıraya geçmişlerdi. Ben de onların arasına katıldım.

Gönenli Mehmet Efendi, harçlık isteyene harçlık, elbise isteyene elbise veriyordu. Elbise ve ayakkabı gibi malzemeleri müezzinliğin altındaki bir dolaptan çıkartıyordu. Kimisine de bir kağıt yazıyor; “Git falanca adresten ihtiyacını al” diyordu..

Hocaefendi gayet vakur ve ciddi bir halde öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılarken, her birisi fakir birer anadolu çocuğu olan talebeler de gayet edepli bir şekilde sırada bekliyordu.

Orada öyle bir manevi atmosfer oluşmuştu ki bunu size tarif edemem.

Sıra bana doğru yaklaştıkça sanki heyecandan kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Nihayet sıra bana gelince;

-Sen ne istiyorsun delikanlı, diye bana sordu.

-Hocam ben ne harçlık, ne elbise, ne de ayakkabı istiyorum? Ben Sinop Boyabat İmam Hatip Lisesi'nde okuyorum. İstanbul'a İsmailağa Camii‘nde ilim tahsil etmek için geldim. İki yıldır bu vakitlerde kursta oluyordum ama bu sene yirmi gün sonra gelmemi söylediler. Sizin Malta'da bir yurdunuz olduğunu öğrendim. Orada kalıp Arapça derslerine katılabilir miyim? deyince bana;

– Ne bileyim ben senin İsmailağa Camii'nde okuduğunu, Alnında mı yazıyor, dedi.

Ben de orada okuduğuma dair kurstan bir belge getirebileceğimi kendisine söyledim. Bu sefer;

– Yarın Eyüp Sultan Camii‘nde vaaz edeceğim. Cuma namazına oraya gel. Gelirken de belgeni getir, dedi.

İSTANBUL'UN EN KABADAYISI BENİM

Oradan ayrıldıktan sonra doğru İsmailağa'ya gittim. Ahmet Ustaosmanoglu hocamdan güzel bir yazı aldım.

Ertesi gün Cuma namazına Eyüp Sultan Camii'ne erkenden gittim. Ön safta bir yer buldum ve büyük bir heyecanla Gonenli Mehmed Efendi hocamızı dinledim… O kadar güzel vaaz ediyordu ki adeta herkes kendinden geçmiş bir vaziyetteydi. Cami iğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalıktı.

Vaaz bitti, namaz kılındı, derken hocamızın yanına ancak bir saat sonra ulaşabildim, Çünkü o gün ona ulaşmak için herkes adeta birbiriyle yarışıyordu… Avluya geçtiğinde ancak sıra bana geldi. Fırsatı bulur bulmaz eline sarıldım öpmek için… Ani bir refleksle elini öptürmedi…

Elimdeki belgeyi edepli bir şekilde kendisine uzattım ve dün Sultan Ahmed Camii'nde kendisi ile görüştüğümü hatırlattım. İsmailağa'da okuduğuma dair belgeyi hazırladığımı ve Malta'daki yurtta kalmak istediğimi tekraren söyledim.

O kalabalığın içinde beni öyle bir azarladı ki neye uğradığımı şaşırdım. Derler ya; yer yarılsa da içine girsem diye… Elim ayağıma dolaştı.

Sen kendini ne zannediyorsun? Sen kabadayı mısın? dedi bana. Ben de;

– Hocam estağfirullah. Sizi kızdıracak bir şey yaptıysam özür dilerim, kusurumu affedin, deyince gülümseyerek;

Bilmiyorsan öğren. İstanbul'un en kabadayısı benim, dedi.

Bu sefer kendisi ile birlikte etrafındakiler de gülmeye başladı. Epeyce terleyip kıpkırmızı olmuştum ama sonu çok şükür güzel oldu. Bana dönerek;

– Git yurt müdürüne selam söyle seni yurda kaydetsin, dedi.

Malta'daki yurtta

Oradan ayrılıp doğru Malta'daki yurda gittim. Kaydım yapıldı. Kayıttan sonra yurt müdürü bana;

– Gönenli hocamız öyle herkesi yurda kabul etmez, anlat bakalım seni nasıl imtihan etti, dedi.

Ben de onunla aramızda geçen konuşmaları bir bir ona anlattım. Beni Eyüp Sultan‘da herkesin içinde azarladığını söyledim.

Yurt müdürü gülerek bana şöyle dedi:

– Sevgili kardeşim bu yurdun imkanları dar. Gönenli Mehmet Hocamız bu yurda her müracaat edeni kabul edemiyor. Öğrencinin gerçekten ilim taliplisi olup olmadığını anlamak için onu bir takım imtihanlardan geçiriyor. Hocasının ufak bir sözüne alınacak, küsecek, ilim tahsilini yarıda bırakacak kimseleri yurda almak istemiyor. Hocamız seni herkesin içinde azarlayarak senin ukala olup olmadığını test etmiş. Anne baba terbiyesi görmüş birisi olduğun için, hocamızdan edeple özür dilemişsin. Ters konuşup ukalalık da yapabilirdin. Eğer öyle yapsaydın veya saygısız bir hal takınsaydın hocamız seni yurda kabul etmezdi. Hem senin bakışından bile halini anlardı.

Yurt müdürünün bu açıklamaları yüreğime adeta su serpti. Gönenli Mehmet Efendi hocamıza olan sevgim bir kat daha arttı.

O gün imtihan etme maksadıyla benimle sert konuşan hocamız daha sonraki günlerde yüzüme hep şefkatle baktı.

Yurtta kahvaltı çıkmıyordu. Ondan çorba parası almaya gidiyorduk. Sabah namazına Fatih Camii‘ne gidenlere çorba parası verirdi.

Bugün hocamızın o hallerini, o gayretini, o hizmetini hatırlıyorum da gerçekten çok duygulanıyorum. Rabbim bizlere de bu büyük hocaların yolundan gitmeyi nasip etsin.

Gönenli Mehmet Efendi hocamıza rahmet olsun.

 

YORUM YAP