Takvimler 16 Mart 2003 tarihini gösterdiği gün Gazze Şeridi'nin güneyinde Refah'ta bir insan hakları aktivisti olan Rachel Corrie üzerinden buldozer geçmesi sonucunda öldürüldü. 2003 yılından beri hatırlarımızdan çıkmayacak bir görüntü dimağımıza nakşedilmişti.
İsrail'in katliamlarından biri olduğu için beklenebilecek bir durum ortadaydı. Buldozer operatörünün İsrail makamlarının vermiş olduğu emri uygulamasının bizler için garipsenemesi için bir sebep bulunmuyordu. Çünkü onlar katil sürüsüydü.
İsrail'e yakıştırılabilecek bir zulmü “içimizde” ve “bizden” zannettiklerimizden ve kat kat fazlasıyla görmek daha da acı. Geçmişte bir futbol karşılaşmasından sonra Mustafa Denizli'nin kendisini eleştirenlere karşı kullandığı “İçimizdeki İrlandalılar” sözü de yaşadıklarımızı karşılayamıyor.
15 Temmuz 2016 günü ise dimağlarımıza başka şeyler nakşedilmeye başlanmıştı. Ankara'dan gelen bir telefonla durumdan haberdar olabildim. İnternet ve televizyon açık değildi. Zaten açık olsa da bir kaç televizyonun haricinde bütün televizyonların normal yayın akışlarına devam ettikleri görülüyordu. TRT stüdyolarına yapılan baskına kadar... Yüzü adeta süt kesiğine dönmüş olan TRT Spikeri Tijen Karaş normal olmayan bir şeylerden bahsediyor ve bizlere ülkede darbe yapıldığını haber veriyordu.
Ülkede darba yapıldığını haber veren TRT yayını kesmişti ama bir çok kanal yine “vur patlasın çal oynasın” türünden yayınlarına devam ediyordu. Ankara'da bulunan yeğenim F-16'ların ve helikopterlirin neredeyse evlere gireceğini, çeşitli yerlerden bomba sesleri geldiğini haber veriyor ve aradaki çığlıkları durumun vehametini gösteriyordu.
Bir darbenin olabileceğine akıl erdiremiyorduk ama böyle bir şeye kimin cesaret edebileceğini de hafızalarımızıdaki bilgilerden sorguluyorduk. Ancak bunun bir cevabını verebilmek pek mümkün görünmüyordu.
Bir kaç haber kanalı halkı sokaklara davet ediyor, sonradan canlı yayına bağlanan Cumhurbaşkanı emirlere uyulmamasını, milletin haklarına sahip çıkmasını istemişti.
İçimizde bizden olmayan dışımızdakiler bir süre sonra ortaya çıktı. Yıllarca ekmeğini yedikleri, her türlü nimetinden faydalandıkları devlete karşı girişimlerde bulunuyorlardı. Girişimin başında destekçilerde ortaya çıkmıştı. Paralelin çakalları diye tabir edebileceğimiz yazarlar ve istihbaratçılar karşı safa geçmiş, insanları evlerine göndermeye çalıştıklarına göre ve darbeye teşebbüsü desteklediklerine göre darbenin kaynağının okyanus ötesinde olduğu su götürmüyordu.
Bir devletin meclisini, cumhurbaşkanlığı sarayını, milli istihbarat teşkilatını, emniyet genel müdürlüğünü bombalamak ancak çok kuvvetli bir düşmanın yapabileceği bir şeydi ve “içimizdeki dışımızdakiler” bizlere en kuvvetli düşmanın yine içimizde olduğunu gösterdi. Öyle ya; hangi insan evladı tankları insanların üzerine yönelterek bariyerler ile palet arasına sıkıştırabilirdi ki? Genelkurmayın önündeki tankın insanların içinden (Kalabalık olarak düşünmeyin. Vücudunun içinden demek istiyorum) geçebilecek kadar gözü kararabilir? Bir anda bir insanın vücudunu ikeye bölebilecek kadar idrakini yitirmiş olanların bir de yönetici konumuna gelmeleri halinde olabilecekleri düşünün? Bunun bir savaş olmadığını düşünsek de; sivillere karşı yapılan bu operasyonlar, ateş etmeler bir savaş suçu değil mi?
“İçimizdeki dışımızdakiler”e karşı en büyük savaşımızın onlarla her türlü münasebe kesmek olduğu açıktır. Selamlarını almayı bile şu anda kendime zul olarak addediyorum.
Allah'ım bizleri zulmeden olmaktan ve fitneye sebep olmaktan korusun.