Yaşadığımız çağda Allah'ın yarattığı diğer canlılarla beraber yaşadığımız unutuldu. Çevremizde ne varsa hepsi sanki bizlerin kullanımına sunulmuş birer eşya.
Birçok eşyanın kullanım ömürlerini tüketmeden atıldığı, birçoğunun da planlı eskitme sonucu kullanılamadığını da biliyoruz.
Alışveriş merkezlerinde canlı olduğuna bakılmaksızın satış amaçlı teşhir edilen canlılar uzun zamandır birer ticari emtia. Allah'ın izin verdiği kullanım alanlarının dışında hareket edildiği sorgulanmıyor bile.
Fıtrata uygun yaşamanın mümkün olmadığı apartman dairelerinde hayvanlara da yer verilmeye başlandı. İnsanın huzur bulamadığı mahallerde bir hayvanın huzur bulabileceğinin düşünülmesi akla yatmıyor.
Nefislere uyularak satın alınan pek çok hayvanın büyüdükten, bakımının güçleşmesinden sonra kuytu köşelere terkedildiğini ve terkedildikleri yerlerde açlık ve susuzluktan öldüklerini de biliyoruz.
Hayvana ticari emtia gözüyle baktığımızda, hayvanat bahçesinde ihtiyaç fazlası addedilerek öldürülen aslan yavrularını da normal mi görmek gerekir?
Hele ki gıda sektörü için “can” veren milyonlarca hayvanın cinsiyetinden dolayı ıskartaya çıkarıldığı da biliniyor.
“Mal” niteliğinde gördüğümüz hayvanların “can” niteliğini görmediğimiz müddetçe insanlığımızı hatırlamak zor olacak.
İnsanın eşya olarak görüldüğü bir zamanda yaşanıyor. İnsanı eşya olarak gören hemcinsimizin diğer canlıları “yaratılmışlar” sınıfına koyması da mümkün gözükmüyor.
Kölenin, esirin bir hukuku var ve günümüzde hukukun yürürlükte olmadığını pek çok ülkede görüyoruz.
Uzun zamandır dünyanın terör ve mülteci adında gerçekleri var. Birçok devletin yaşanılan bölgeleri insansızlaştırma adına terör örgütlerini kullandıkları da ortada.
Ne yazık ki, İnsansızlaştırılacak bölgelerdeki üretilecek “mal”ın değeri, küresel dünyada “can”ların değerinden daha fazla.
Geçmişte topluma uyumsuz olarak düşünülen kişilerin kısırlaştırılması, hapsedilmesi, sürgüne gönderilmesi gibi vakalar mevcut.
Avrupa'nın orta yerinde zencilerin sergilendikleri “hayvanat bahçesi” benzeri alanların varlığı da biliniyor.
İsveç, 1936-1976 arasında 70.000'e yakın insanı kısırlaştırmış. İsveç ırkından olmayan, hapis yatmış kadın, alkolik, “topluma uyumsuz” kişi.
Milyonlarca insanın “mal ve pazar” bulma amaçlı savaşlarda öldürüldükleri de ortada iken “kullanılıp atılan” canlıları düşünmek çağın gerçekleri(!) ile uyuşmuyor.
Bizler hayatımızın başköşesine koyduğumuz ekranların içinde dünyayı unutalım(!) Haber bülteninde kendine yer bulan katliam ise televizyonumuzun kanalını, bağlantımızın linkini değiştirdiğimiz zaman bitmiş olacak(!)