Dünya 21.yüzyıla doğru yol alırken dünyayı tam anlamıyla bir cehenneme dönüştürecek olan Yeni Dünya Düzeni şaklabanlığı da uygulamaya koyuluyordu. Bu düzende insan fıtri özelliklerinden arındırılarak bir tüketim nesnesi haline dönüştürülecekti.
Yeni Dünya Düzeninin dünyayı yönetmek için kullanacağı “Kapitalizm” dininin önünde ise yeni ekonomik düzenin parçası olamayacak toplumları “İsraf ekonomisi”nin parçası hâline getirecek şartları oluşturmak gerekiyordu.
“Kanaat ekonomisi”ni kökünden yıkabilmek için tamir ve onarımın arka plana atılması ve kullan-at ekonomisini bir şekilde insanlara enjekte etmenin gerekliliği kaçınılmazdı.
Tamir ve onarım sektörü alttan yetişen alaylıların varlığı ile ayakta kalıyordu. Sanayi sitelerinden, esnaf dükkânlarından çırakları çekmek gerekiyordu ve başarılı bir plan uygulamaya konuldu.
Öncelikle sekiz yıllık kesintisiz eğitim iktidarda bulunan hükümete dayatıldı. Bu dayatma ile beraber 28 Şubat dediğimiz bir garabet uygulama konmuştu. Sincan Meydanında geçirilen tanklar sözde bakıma götürülüyordu ve bizlerden de bu yalana kanmamız gerektiği o günün basın ve yayın organlarından kafamıza kazınıyordu. O günkü terör örgütlerinden daha tehlikeli olarak gösterilen dini eğitim ve o dönemin bir başka terör baronu Hizbullah gözlerimizin içine sokularak 8 yıllık kesintisiz eğitim zorunlu hale geldi. Hala düşünürüm: O tankların Sincan'dan geçirilerek Şaşmaz Sanayi Sitesi'ne bakıma götürüldüğünü ve bunu sorgulayamayacak kadar bir inanç içine nasıl girmiştik?
8 yıllık eğitim sonucunda çıraklık eğitimi alabilecek yaşını geçirmiş olan çocuklar elbette ki 3 yıl daha öğretime devam edecek ve lise mezunu olarak yaşamına devam edecek, en azından masa başı bir işte rahatça yaşayacaktı (!) (o günlerdeki düşünce bu şekildeydi). Öyle ya, emeğini ve alın terini ustasının eline bırakmak, gerektiğinde azarını işitmek zorunda kalmayacaktı.
Bir dönüşümün gerçekleşmesi hemen gerçekleşebilecek bir şey değildi. Çıraklık yok edilirken eş zamanlı olarak otomasyon ve teknoloji kendine önemli bir alan açıyor ve tamirata gerek duyulmayan, hatta tamir edildiğinden daha ucuza mal edilebilen yeni ürünler üretilerek Yeni Dünya Düzeni ve dinine yol açılmaya devam edildi. Öyle ya bin yıl devam edecek bir sürece giriyorduk.
Milenyumun eşiğindeydik ve yeni binyılda insan emeğine gerek duyulmayacaktı. Onlarca kişinin yapabileceği bir işi teknolojik bir makina yapacak, tarlaya tohum ekmeye gerek kalmayacak ve tohumlar ve zirai mücadele için gerekli olacak tarımsal kimyasallar ucuza satılacak, ancak ne olduğunun farkında olamayan milyonlarca insan teknolojiyi üreten şirketlere bağımlı hâle geldiğini, onların gönüllü kölesi olduğunu fark edemeyecekti.
Önünden akan dereden su içmeyi düşünemeyecek kadar aklının başından gitmesine engel olamayan insanoğlu, su içmeyi düşündüğünde de yeni dünyanın kendisine bir armağanı olan “hijyen takıntısı” nedeniyle dereden akan suyu içmeyi aklından silmeyi tercih edecekti.
Sertifika ve diploma sahibi olunmadan hiçbir şey yapılamayacağı, bilginin kaynağının sahip olunan sertifika ve diploma olduğunu benliğimize çok iyi yerleştirdiler. Öyle ya; hastalandığımızda doktora, mahkemede kendimizi savunmak için avukata, kilo vermek için diyetisyene ve bir şey öğrenebilmek için sertifika sahibi bir eğitimciye ihtiyacımız olmalı ki sistem ayakta durabilsin.
Biz kim oluyoruz ki; diplomalı birinin varlığı olmadan hayatımızı devam ettireceğiz(!) Kitaplardan, videolardan veya diploma sahibi olmayan “Köylü İsmail Dayı”dan ne öğrenenebiliriz ki?