Müslüman olduğumuzu beyan ettiğimiz için sofralarımıza domuz etini koymuyoruz ama yılbaşı kutlamalarının olmazsa olmazı haline getirilmiş olan kumar belgesini almakta mahzur görmüyoruz? Piyangodan çıkacak olan haram üzerine hayaller kuruyoruz. Kazanacağımız parayla soframıza ne koyacağımızın farkında mıyız?
Noel ile birleşik olduğu konusunda kesinliği olan bir takvim değişiminin kutlanmasında sıkıntı duymuyoruz. Ama konu bayramlarımıza geldiğinde sadece tatil günü muamelesinde bulunuyoruz. Yılbaşı gecesi sabahlara kadar oturmayı ve her türlü sapkınlığı normal görürken, bayram sabahında kılacağımız bayram namazını farz olmadığı gerekçesiyle kılmayabiliyoruz.
Paramparça olmuş iç dünyamızla paramparça etmeye muktedir dış dünyamızı biraraya getirmeye gücümüz yetmiyor. Hayatımızı ne kadar düzeltmeye çalışsak da fıtratımızı bozmuş olan sistemle sistemin araçlarını kullanarak mücadele edemeyiz. Atacağımız her adım bir ileri iki geri formülünden ibaret kalacak. Önce düzeltmeye çalışacaklarımız hayatın olmazsa olmaz diye bize dayattıkları olmak zorunda. Çünkü bütün meselelerimizin kaynağında sisteme tam anlamıyla biat etmemiz yatıyor ve bunu görmüyoruz.
Sokakta kaybolsak yönümüzü bulamayacağız. Elimizdeki teknolojik aletleri ve yön levhalarının hayatımızdan çıkması durumunda evimizin yolunu bulamayacak kadar sistem bağımlısı olmuşuz. Yapacağımız bağışı bile haramdan kazanacağımız piyangoya bağlamışız. Sahi biz ne zaman helal kazancı aramaktan yorulduk? Helal kazanç hayatımızdan çıktı da helali aramak da mı hayatımızdan çıktı? Bir gün hak divana vardığımızda hangi kazancımızı içimiz rahat bir şekilde her şeyin sahibine sunacağız?
İki günü eşit olanın zararda olduğu bildirilmişken yıllarımız birbirine eşitlenmiş olarak geçiyor. Doldurduğumuz stadyumlarımız bizlere gurur bahşederken, kabulüyle şereflendiğimiz dinimizin ibadethanelerini Cuma Namazlarında bile dolduramıyoruz. İmamın safları sıklaştırma hatırlatmalarını bile dikkate almıyor, başkalarıyla omuz omuza vermekten imtina ediyoruz.
Konuşanların yapma konusunda samimi olmadığına bir çok yerde şahit oluyoruz. Nefsimizi ön planda tuttuğumuzdan dolayı önceliklerimiz benliğimizin çevresinde şekilleniyor. Sevdiklerimizi nefsimiz için severken, düşmanlıklarımızı da nefsani duygularımız şekillendiriyor. Allah için sevmek veya sevmemek gibi bir derdimiz de yok. Dinden haberi olmayanların fetvalarıyla ve ilimden nasibi olmayanların bil(me)dikleriyle hareket ediyoruz ve ruhumuzu paramparça etmekten çekinmiyoruz?
Fasıkların getirdiği haberler gündemimizi oluşturuyor, malayani işler meşgalemiz oluyor. Ne zaman kendimize çeki düzen vereceğiz? Kazancımızı haram yollardan kazanmanın dışında kazanç şekilleri olabileceği aklımıza ne zaman gelecek? Ne zaman fasıklardan duyduklarımıza "bunlar yalan?" deme cüretini göstereceğiz? Yalan yanlış birşeyler duyduğumuzda onu önlemek için harekete geçecek yüreğimiz var mı?
Bizler yanlışı gördüğümüzde elimizle, dilimizle, kalbimizle düzeltmekle mükellefiz ama şeytanın avaneleri buna bile fırsat vermeyecek derecede hareket alanlarımızı daraltıyor. Çevremizde bir çok hannas mevcutken "La havle" çekecek basirete sahip miyiz? Bizler harekete geçmedikçe bizlere gelen yardım meleklerinin hannaslara görünme ihtimali yok ve bizler her musibeti Allah'ın defetmesini bekler vaziyetteyiz.
Ne zaman harekete geçerek samimiyetimizi göstereceğiz?