Bilinçlerimiz iğfal ediliyor. Televizyon ve internet başında kimi zaman, kimi zaman da reklam panolarının önünde.
Hiçbir şeye hayret edemediğimiz zamanlarda yaşıyoruz. Kapitalizmin yönlendirmesiyle her şeyimiz tek düze…
Dünyanın herhangi bir yerindeki sömürge valisinin kıyafetleri ile dolaşıyoruz sokaklarda. Giydiğimiz aynı, yediğimiz ve içtiğimiz aynı, hatta kullandığımız dil bile aynı.
Ama bizler özgürüz. Özgürce izlediğimizi vehmettiğimiz kitle propaganda araçlarının önünde hür insanlar olduğumuzu zannediyoruz.
Ağzımızın tadı da değişti, hassasiyetlerimiz de… Fıtratımızın gereğini değil, endüstrinin istediklerini yapar olduk.
Okul dediğimiz biçimlendirme tezgâhlarında hiçbir iş yapmadan, sorumluluk almadan büyüyen nesiller yetiştirdik.
Bahçesiz evlerimiz, köpeksiz sokaklarımız var. Şehirlerimiz kent oldu. Kentlerimiz müteahhitlerin yaptığı legolardan müteşekkil ve hiçbiri gönlümüzü aydınlatmıyor. Hepsi içimizde karanlık.
Bir destanımızın adı terör örgütüne isim olmuş. Atamız Kayı Sancağı CIA devşirmesi bir siyasal partinin ismine kurban gidiyor.
Engerek olsa bu kadar zarar vermezdi. İnsan karakterli engerekler çıkıyor artık önümüze.
Geçtiğimiz hafta gördük ki, Seküler dinin Kapitalizm Tarikatı boş durmuyor.
Batı'da oluşturulmuş bir alışveriş manyaklığını, ülkemizdeki uzuvlarını kullanarak bizlere ‘kara' diye yutturmaya kalktılar.
Şükran Günü adını verdikleri bayramlarının ardından yeni teknolojilere yer açmak, ellerinde kalan stoklarının eritmek için ‘sözde indirim' günlerini bizim bayram günümüzle birleştirmişler.
Tüketim için hızlı olmak gerekiyor. Tefekkür etmeden, ‘ne oluyor?' diye düşünmeden hızlı hareket etmemiz isteniyor. Dünya hayatı, düşünecek ve tefekkür edebilecek bir zamanı bile kullanmaya fırsat vermiyor.
İhtiyacımız olmayan şeyleri alıyoruz. Tüketimin arketipi artık ‘indirim' kelimesi ve bu bizi fark ettirmeden harekete geçiriyor.
Şirketinde kalan stokları erittikten sonra, “Kara Cuma” diyerek Mısır'daki katliamdan bahseden Ümit Boyner'e de söylenmesi gereken sözler var. Gezi kalkışmasında isyancılara verdiği destekle hatırladığımız eşi, Mısır'daki darbeci Sisi gibi bir örnektir gözümüzde. Para kasalarını dolduran bu kadının içi yanmış gibi “Esas Kara Cuma” bu değil mi diyerek Mısır'ı işaret etmesi algı oyunundan başka bir şey değil.
İndirim yapanlara dikkat edince genelde küresel şirketlere tabi mağazalar ve alışveriş mekânları olduğunu da görüyoruz. Yapılan indirimlerde, aslında mahallemizin fırıncısının, kırtasiyecisinin, balıkçısının, kasabının, günlük nafakasına göz koyulmakta.
Kalben bu kampanyayı doğru bulmasa da indirimin cazibesine dayanamayarak kendini alışveriş merkezlerine atmak da; yaşanan bu kapitalist manyaklığı, adından dolayı uygun bulmayan bazı şirketlerin de bu kampanyaya “muhteşem, mübarek, sürpriz” gibi adları vermesi de ayrı bir gariplik.
Ve görünen o ki; “alternatif yılbaşı kutlaması” benzeri bir durum mevcut.
UYARILARIMIZI KOMPLO TEORİSYENLİĞİ OLARAK GÖRENLERE
Gerçekliği bazen en çıplak haliyle görmek zor olabilir. Göremediğimiz, yapılmasını tahayyül edemediğimiz olaylara yönelik bir bilgi ortaya çıkınca genelde “komplo” denilerek olayın üstü örtülür.
İnanmak güç gelir. Bizler gazete sayfalarındaki haberlere veya sokaktaki fısıltılara gözümüzü, kulağımızı açtığımızdan elimizdeki bilgiden ötesine sahip olmak hafsalamıza sığmaz. Öyle olunca da söylenenlere “komplo”, söyleyenlere “komplocu” gözüyle bakmaya başlarız.
Okuma oranlarında en diplerde olabiliriz ama komploları gösterenleri “komplo teorisyeni” diye yaftalamaktan çekinmeyiz.
“Kara Cuma” denilen alışveriş manyaklığına yapılan eleştirileri de “komplo teorisi” olarak görenler var.
Söylediklerimize komplo diyenler geçmişte kutlanmaya başlanan Yılbaşı Geceleri hayatımıza girerken de farkına varmamışlardı.
Yılbaşı kutlamalarına monte edilen Noel kutlamasının figürü yılbaşı çamını da farketmemişlerdi.
Sonrasında “Sevgililer Günü” denilen kapitalist bayramı da kutlamakta beis görmediler.
İnsanlar mutlu, reklamcılar mutlu, piyasa hareketliydi ya, bize yetecekti elbet.
Son yıllarda da Cadılar Bayramı adına etkinlikler yapılmaya başlandı ki ardından ne geleceğini tahmin etmek de o kadar zor değil.
Topraklarımızı vermesek bile, bilincimizi, aklımızı kiraya verdiğimiz Amerikan Emperyalizmine “4 Temmuz Bağımsızlık Günü” kutlamalarını da ekleriz.
Velhasıl;
Modernizmin bize dayattığı yanlışlardan bir an önce dönmek gerekiyor. Geçmişten nasihat almazsak, bugün dostların uyarılarını dinlemezsek, musibetin nasihatini dinlemek zorunda kalacağız ki; evlerimizdeki sanal aydınlatıcıların bizi çektiği yer de orası.