Bağımlıyız. Üstesinden gelemediğimiz meselelerin ardından sığındığımız çözümlerimiz genellikle ruhsuz ve sentetik . Yapay sanal sığınaklar.
Meselelerimizin kaynağını genelde daha fazlasını istemek oluşturuyor. Onlarla başa çıkamadığımızda; daha azıyla yetinmeyip, boşa kürek çekmeyi kendimize daha uygun buluyoruz. Yeni sığınaklara atıyoruz kendimizi. Azla yetinmeyi nefsimiz kabul etmiyor. Sorunumuzu çöpe atmak da işimize gelmiyor. Bu durumda da elimizde kalan sentetik ve sanal çözümler oluyor ne yazık ki...
Ruhumuzda oluşan çatlağı tamir için kullanmaya çalıştığımız gereçler genelde o çatlağı daha da derinleştirmeye yarıyor.
Zor insanlarla, hayatın zorluklarıyla başa çıkamadığımızda; antidepresanlara, sigaralara, uyuşturuculara, alkole, oyunlara, internete ve olmaması gereken ne varsa hepsine veriyoruz kendimizi.
Hiçbir bağımlılığın problemlerimizi çözmediğini de göremiyoruz bağımlılık halatını ellerimizde tutarken. Kendimizi zorluklara kaptırdığımızda çözüm de aslında hemen yanımızda bulunur.
Çocuklarımız hızla bağımlı olma yolunda ilerliyor.. Kimileri televizyon denen canavarın önünde hayat provalarına başlamışken, diğer bir kısım ise tablet ve sanal oyun girdabına sürükleniyor. Sokaklarda arkadaşlarının arasında oyun girdabına kapılması gereken çocuklar, oyun alanlarını teneke atlara kaptırdılar. Ekonomik teranelerle gittikçe yükselen binalara sıkıştırdığımız nüfusun kapladığı alandan daha fazlasına, otomobillerimizi park etmek için ihtiyaç duyuyoruz. Modern çağın teknolojik ihtiyaçlarına fıtri ihtiyaçlarımızdan daha fazla önem verir hale geldik.
Ayaklarımızı basacak toprak, dert paylaşacak arkadaş bulmak neredeyse mümkün değil. Pek çoğumuz sosyal medya denen insan panayırlarında bir kahve içecek kadar vakit ayıramayacağımız insanların verdiği coşkularla alkışa boğuluyor; fırsat bulup da yanyana geldiğimizde iki kelime konuşacak kadar ortak paydamız olmadığını farkettiğimiz de ise ruhsal dertlerimizle uğraşmaya başlıyoruz.
Yaşam tarzımızın hatalarla dolu olduğunu farkederek şartlarımızı değiştirmediğimiz sürece hem bedenimiz, hem de ruhumuz hastalıklarla boğuşmaya devam edecek. Ruh hastalıklarımız ise tedavi edilmedikçe, hayatımızdaki en önemli insana (kendimize) hiçbir faydamız olamayacağı açık.
Hayatın sokak arasında,parkta, bahçede olduğunu farketmek lazım. Ve tüm bağımlılıklarımızı hayatımızdan çıkarmak.
İnternetteki sosyal ağların da, bilinçaltımızı altın tepsi içinde insan avcılarının önüne koyduğu aşikar. Bu durumda bağımlılıklarımız bizi değil, bağımlılıklarımızdan kazanç sağlayanları daha iyi hissettiriyor.