Fatih D. Alkan

Adanmışlık mı, atanmışlık mı?

01.04.2016 05:48:32

İnsanız. Sâhip olduğumuz araç gereçlerimizle sistemler üretmişiz ve bu araç gereçler bizlerin önüne setler germeye muktedir olmuşlar. Bu sistemlerin toplumsal olarak en kapsamlısını devlet olarak adlandırmışız ve bu yapının ayakta kalabilmesi için birçok kanun, yönetmelik ve içtihatlar geliştirerek yaptıkları sorgulanamayacak, yadsınamayacak setler kurmuşuz önümüze.

İnsanoğlu planlarını kurarken dünyayı güvenliksiz, dramatik ve kendi koyduğu kuralları olmadan yaşanamayacak bir yapı olarak tasavvur etmiştir. Demokratik kurumlar uygulanmaya konularak sistem içerisinde insanın kendini güvenlikte hissetmesine karar verilmiştir. Beklentiler modern döneme gelene kadar insanları dengede tutmuştur. Modern döneme kadar beklentiler ve gelişmeler vicdani ölçüde devam etmiş, insanların birbirlerine olan ihtiyaçları mesleki gelişmelerin ve onlarla birlikte gelişen kurumların lokomotif gücü olmuştur.

Bugün modern yaşam, her şeyin nasıl yapılacağını, nasıl üretileceğini ve neyin olabileceği düşüncesini kendisi üretmektedir. Bu düşünce olmadan 21.yüzyılın modern kentlerinde ve insana dayattığı şekilde yaşamasına imkân vermemektedir.  Her şey planlanmış, yasalara tabi olarak geliştirilmiş ve birilerine illa ki satılmıştır. Mevzuatımız; ambalajlanmamış bir ürünü satın almanızın, yasal denetime tabi olmayan bir gıda maddesini herhangi bir bakkalda, markette bulabilmenizin önüne geçilebilecek şekilde hazırlanmıştır.

Bürokrasi ve kanunların hayatımıza tahakküm ettiği devirlerde yaşıyoruz. Doğumdan ölüme dek yapacağımız her şey mevzuatlarla belirlenmiş. Geçerlilik tarihi bir sonraki yayımlanacak yeni bir kanunla son bulacak kanunların hayatımıza tahakküm ettiği devirler bunlar. Yanlış olduğunu bildiğimiz birçok kanuna uymak zorundayız ve yeni bir kanunun yayımlanmasına kadar yapabileceğimiz, yapabildiğimiz pek bir şey de yok. Sorgulama gücünü kendimizde bulamadığımız için vicdanlarımız bunalımlar içinde.

Eğitim kurumları bu kurumların içinde elbette ki herkesi en çok kendine bağlayanı, içinden çıkılmasına fırsat vermeyeni. Yasal zorunlulukların belli bir süre dışına çıkmaya izin vermemesi, izin verdiğinde de zaten yolun büyük bir kısmının geçilmiş olmasından dolayı devam etmek zorunda bırakanı. Şu anda neredeyse bir yükseköğretim kurumuna yerleşememek imkânsız. Ve her köşe başında neredeyse bir üniversite binası bulunuyor.

En az 21 yaşına kadar eğitim tezgâhlarında tornalanan beyinler, kendisine verilmiş bulunan diplomaların dışında bir iştigal sahasını da hayal edemedikleri için geçtikleri tornanın kendilerine verdiği şeklin dışına çıkmaya cesaret edememektedir. Ülkemizde kalifiye, liyakat sahibi insanların yetiştirildiği sanmak ise en büyük hatalarımızdan biridir. Üniversiteden mezun olurken neredeyse hiç laboratuvara girmemiş, stajı sadece tamamlanması gereken bir zorunluluk olarak addetmiş bir gençlik, gerçekleri üniversite sonrasında kamu hizmetleri dışında bir iş düşünemediğinde fark edebiliyor. Kamu hizmetlerine atanabilmek için ise bazı unvanlar için her yıl, genel alım için iki yılda bir defa yapılan KPSS sınavları tek belirleyici.

2015 yılında A grubu atamalar ile öğretmenlik atamaları için KPSS sınavı yapılmış ve 603 bin kişi bu sınavlara katılmış. 2014 yılında ise hem lisans düzeyinde, hem de ortaöğretim ve ön lisans düzeyinde sınavlar yapılmış ve bu sınavlara 3800000 den fazla kişi katılmıştır.

Şubat 2015 öğretmen atamalarında bulunan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan öğretmen adaylarına hitaben: ”Maaş edindim diye yola çıkıyorsanız yanlış yoldasınız. Siz kendinizi bu yola adayacaksınız. Öğrencilik yıllarımızda Cumartesi de okula giderdik. Öğleden sonra seminerlere, konferanslara götürenler vardı. O sohbetlerde kazandıklarımızı da asla unutmuyorum. Bu meslek herhangi bir meslek gözüyle bakılacak bir meslek değildir. Bunu böyle düşünenler yanlış yoldadır. Kendinizi adamazsanız bu çekilecek bir kahır değildir.

Türkiye çok büyük bir vizyonu olan bir ülkedir. Elimizdeki en büyük sermayemiz çocuklarımız ve gençlerimizdir” şeklinde konuşarak öğretmenliğin atanmışlık değil, adanmışlık gerektiren bir meslek olduğunu net bir şekilde ortaya koymuştur.

Unutulmaması gereken şey eğitim sistemimiz kendisine hasbelkader eğitim fakültelerinde öğrenim şansı bulmuş olan gençler en az 4 yıl boyunca içinde mesleki yönlendirmelerin yapılamadığı hatta birçok ölü sayılabilecek mesleğe yönlendirmeler yapıldığı aşikârdır. Bu şartlarda sadece mezuniyet ve işsiz kalmama güdüsü içinde yetişirken elbette ki bir mesleğe adanmışlığı değil, atanmışlığı ön plana almaktadırlar.

Her yıl 1 milyon civarında gencin yükseköğretime yerleşebilmek için sınavlara girdiği bir ülkeyi insanların değil diploma denilen kâğıtların yönettiği, kişisel özelliklerin değil mezun olunan programların ön planda olması mesleklerine adanmış gençlerin yetişmesi için uygun ortamlar sağlamamaktadır. Birçok isim sahibi üniversitenin isim sahibi bölümlerinde hocalarımızın pek çoğunun oku-yaz mantığıyla ders anlattıkları ve kendileri adanmış değilken adanmış nesillere kılavuzluk etmeleri mümkün görülmemektedir.

Modern çağda her bir kurum, insanoğlu için kendisini mühürleyen bir tabut haline gelmiştir. 6-25 yaş arasındaki bütün insanların geçtiği yolu takip edecek olursak, yol kenarında nice tabutlar görürüz. Bu tabutların en yaygın olarak yer aldığı mezarlık, kendine “eğitim” diyen milli kurumun tabutları doldurduğu mezarlıklardır.

YORUM YAP