Suat Arusan

Niçin doğal tıp?

09.12.2015 07:52:25

İnsanoğlu sanayi devrimi ile birlikte doğadan hızla kopmuş, evrenle uyum içinde yaşama hedefinden sapmış, kendini evrenin bir parçası olarak değil hükümdarı olarak görmeye başlamış, ego merkezli bir anlayışla evrenin bütün dengelerine acımasızca müdahale etmiştir. Bu müdahaleler sonucunda ozon tabakası delinmiş, buzullar erimiş, ormanlar azalmış, su kaynakları kurumuş, tabiat kirlenmiş, bitki ve hayvan nesilleri tükenmiş ve daha pek çok olumsuz durum ortaya çıkmıştır.

Ünlü psikolog Jung bu durumu şöyle ifade etmiştir: “Bilim ilerledikçe dünyamızı insancıllıktan çıktı. İnsanların doğaya ilgisi kalmadı. Doğal olgulara karşı duygusal bilinçaltı kimliğini yitiren insanoğlu kendisini evrenden yalıtılmış hissediyor. Doğal olgular, simgesel anlamlarını kaybettiler. Taşlardan, bitkilerden ve hayvanlardan insanlara seslenen değişler gelmiyor; insanoğlu da artık onlarla konuşmuyor. Doğayla ilişkimiz ve bu ilişkinin sağladığı duygusal enerji de kalmadı.”

Bütün bu gelişmeler insan sağlığını doğrudan etkilemektedir. İnsanoğlu, evrenin dengesini bozarak hem kendisinin hem de gelecek nesillerin sağlığı ile oynamış, bindiği dalı kesmiştir. Hatalık türleri ve hasta insan sayısı giderek artmaktadır. Tıp ilerlemektedir, fakat hastalıklar tıbbın daha ilerisindedir. Sağlığın korunamamasında mevcut tıp anlayışının da rolü büyüktür. Bu durum, içinde yaşadığımız Greko-Latin medeniyetinin paradigmasının bir sonucudur. Çünkü bu medeniyetin hukuk anlayışı, “çok suç işlensin ki çok ceza verelim”; ekonomik sistemi, “çok tüketilsin ki çok üretelim “; tıp anlayışı ise “çok hastalık olsun ki çok tedavi edelim” mantığı üzerine kurulmuştur.

Bugün dünya üzerinde yaygın olan tıp anlayışı, sağlığı korumayı değil, hastalıkları ve tedaviyi merkeze almaktadır. Eski Çin' de insanlar hastalandığında hekimlerin maaşından kesinti yapılırken, günümüz hekimleri hastalıktan para kazanmaktadır. Bu anlayışın beraberinde getirdiği olumsuzluklar karşısından çıkış yolu arayan insanlık, “ne hastalık olsun, ne de tedavi etmek zorunda kalalım” anlayışındaki doğu tıbbını yeniden keşfetmiş, sağlığı korumanın ve hastalanmamayı öğrenmenin önemini fark etmiş, hastalıkları ise akapunktur, bitkilerle tedavi, sülük tedavisi, renklerle ve kristal taşlarla tedavi gibi doğal yöntemlerle iyileştirmeyi tercih eder hâle gelmiştir.

Çinli bilge Konfüçyüs ile ilgili bir anekdotta sağlığı korumanın önemi şöyle vurgulanmıştır. Bir grup insan, bir hastaları için hekim tavsiye etmesini istemek üzere Konfüçyüs'e gitmişler. Konfüçyüs, bir dağı işaret ederek orada oturan bir hekime gitmelerini söylemiş ve eklemiş: “O hekim, hastalıkları karşıdan teşhis eder!”

Bunun üzerine hasta yakınları: “O halde ülkemizin en büyük hekimi o”

Konfüçyüs: “Hayır, öbür dağın eteğinde yaşayan bir hekim ondan daha büyüktür, zira o yaptığı ilaçlarla ölümcül hastaları bile ayağa kaldırıyor!”

Hasta yakınları: “O halde ülkemizin en büyük hekimi o” demişler.

Bilge, “hayır, ülkemizin en büyük hekimi öbür dağın eteğinde yaşayan bir hekimdir, zira o insanlara hastalanmamayı öğretiyor…”

 

YORUM YAP