Allah kendisine komşu olarak kimi seçmiş ve neyi işaret etmek istemiştir?
Hilal şeklinde. Kabe'ye bakan kısa duvarın adı Hicr-i İsmail'dir. Allah beşeri ilişkilerde her türlü gururdan uzak bir kadının eteğini, kendi varlığının sembolüne bağlamıştır. Bu etek İsmail'i yetiştiren etektir; Hz. Hacer... Burası da Hz. Hacer'in (a.s) evidir. Çünkü O, Kabe'nin üçüncü sütununun yakınına gömülüdür. Burada, Allah'ın evi bir cariye olan Hz. Hacer (a.s) ile duvar duvaradır ve bir annenin mezarındadır. Allah Hz. Hacer'in eteğinde bir yön bulmayı murat ederek Kabe'yi bu mukaddes hatunun eteğinde inşa ettirtmiştir. Yüce Rab, Afrikalı siyah bir cariyeyi kendi yanına oturtup kendi evinde yer vermiştir veya bizzat kendisinin evine komşu olmayı dilemiştir ki; bu kadınlar için çok büyük bir şereftir. Çünkü seçtiği saygın varlık bir kadındır. Hacerimsi davranış ise vahşilikten uygarlığa geçişi, dini anlamda da küfürden İslamiyet'e geçme serüvenini ifade etmektedir.
"Muhacir, Hacer gibi olan insandır" Hadis-i Şerif
NİÇİN HACILAR İHRAM GİYMEKTEDİR VE BU GİYSİ BEYAZ RENKTEDİR?
Hacda önce elbiseler değiştirilmekte ve adına "ihram" denilen dikişsiz, deseni olmayan bir kıyafet giyilmektedir. Peki, neden elbiseler değiştirilmektedir? Çünkü elbise vücudu olduğu kadar karakteri de örtmekte ve elbise ile insanlar arasında makam, mevkii, zenginlik, fakirlik gibi suni farklılıklar meydana gelmektedir. Kısaca kıyafetle insanın insan olma özelliği gizlenmektedir; tıpkı kurt, tilki, fare veya koyunun elbiseleri içinde kendini göstermesi gibi aslında kıyafet bir kandırmacadır, gizlemedir ve hakikatin üzerinin örtülmesidir. Elbise kelimesinin Arapçada yanıltma, aklı karıştırma anlamına gelmekte olduğu da manidardır. Bu nedenle elbiseler çıkarılıp ihram giyilmelidir ki; suni farklılıklar ortadan kalksın.
İşte hacca gelenler, sosyal ve ekonomik statülerini gösteren dünyevi elbiselerini, makam ve mevkilerini ortaya koyan üniformalarını, zevklerini, kültürlerini ve karakterlerini yansıtan her türlü (süs, ziynet, makyaj vb) göstergeleri bırakıp, Allah önünde herkesin eşit olduğunu sembolize eden iki basit giysiye bürünmüş olurlar. Yani ihram Allah nezdinde mal, mülk ve metanın hiçe sayıldığı, bütün Müslümanların bu kutsal iklimde eşit ve kardeş olduğunu ifade etmekte olan temsili bir giysidir. Diğer bir ifade ile kişilikleri çoğu zaman örten, şahsiyetleri gizleyen, ayrıcalık ve üstünlük arz eden süslü elbiseler atılarak burada "takva elbisesi"nin esas alındığı ortaya konmaktadır. Bu amaçla ihram eşitliği sağlamak ve sadece avret yerlerini örtmeye yöneliktir çünkü Mikat ile başlayan bu kutsal yolculukta asıl giyilmesi gereken elbise takva elbisesi yani sorumluluk bilincidir.
"Takva elbisesi daha hayırlıdır." Ayet
İhramın rengi de beyaz olarak seçilmiştir çünkü beyaz bütün renkleri kendinde toplayan bir renktir. Zaten hac da dünyanın her tarafından gelen Müslümanları toplayıp aynı amaç için bir araya getirerek kolektif bilincin oluşmasını sağlatan evrensel bir olaydır. Dilleri, renkleri, ırkları, ülkeleri, kültürleri, sosyal ve ekonomik durumları farklı olan milyonlarca Müslüman, aynı kıyafetleri giyerek aynı inanç ve aynı duygular içerisinde yekvücut olduklarını, kardeş olduklarını, bir bütün olduklarını işte böylece yaşayarak idrak ederler. Bu sayede hac uluslararası barışın, birlikteliğin ve dayanışmanın da örneğini teşkil eder. Bu özel gönlerde Mekke ve Medine'yi dolduran kalabalıklan seyretmekse çokluğun içindeki birliğin tecellilerine muttali olmayı, İslam'ın azametini ve mükemmeliyetini müşahede etmeyi sağlatmaktadır. Bu mozaik aynı zamanda insanın millet, sınıf, sosyal statü gibi insanları birbirinden farklılaştırmaya yol açan çeşitli sosyal unsurların henüz teşekkül etmediği iIk yaratılıştaki insanı. Hz. Âdemi (a.s) ve zamanını da hatırlatır. Çünkü Hz. Âdem (a.s)'dan sonra insanlık zamanla ırklara, ırklar milletlere, milletler sınıflara, sınıflar gruplara ve sülalelere bölünerek her birisi de ayrıca rütbelere, unvanlara, lakaplara ayrılıp zerre zerre parçalanarak sonunda ferdîleşmiş ve benlik sevdasına düşmüştür.
Haccın başka bir boyutu da ölümü, dirilişi ve mahşeri hatırlatmasıdır. Beyaz kefenlere bürünen Müslümanlar adeta ölüm ve ölüm ötesi hayatın bir provasını gerçekleştirirler. Statüleri ne olursa olsun bütün Müslümanlar aynı kıyafetler içinde kardeşliklerini ve Allah'ın huzurunda eşit olduklarını gösterirlerken aynı zamanda ihramla ölümü tadarlar, Arafat'ta diriliş ile mahşeri yaşarlar ve bu ruh ile temsilen Allah'ın huzuruna çıkarlar. Kısaca hem "Ölmeden önce ölme" bilincini hem de manevi dirilişi kazanmaya çalışırlar. Böylece onlar önemli bir irade egzersizi yapmak suretiyle ilahi iradeye boyun eğmeye hazır olduklarını kendilerine ispat ederler. Yani ihram, ölen her Müslüman'ın giyeceği kefeni sembolize eder. Hacca giden Müslüman ihrama girerken büründüğü giysi ile kabre girerken bürüneceği kefenin benzerliğinin şuurunda olarak anık bir bakıma dünya dışı bir düzene ayak uydurduğunu hisseder ve bunun etkilerini duyar. Hacı dünyada iken ölüm elbisesine yani ihrama bürünerek mahşer gününe gider gibi kefenini giyer. Şimdiye kadar kıymet ölçüsü olarak bildiği her şey; servet, makam, milliyet, cinsiyet, beşeri üstünlükler olarak ne varsa hepsi ihramın rengi içinde erir ve sadece Rabbine kul olduğunu gösterir ve ruhunda kalbî bir dirilişi gerçekleştirir. Şu halde ihram, sadece zahiri bir kıyafet değişikliği değil, insanın yaşama ve davranış biçiminin köklü bir değişikliğe uğraması demektir. Her şey tıpkı İslam'ın insanları gördüğü gibidir; ayrımcılık, fertçilik, derecelendirme olmadan... Hacda Yüce Yaradan'ın önünde hepsi birisidir, birisi de hepsi.
Özetle amaç kefenini giyerek Mikat'a beyazlar içinde girmek ve bütün renklerden sıyrılmaktır. Kabuk değiştiren yılan gibi, denize karışmış zerre gibi benlikten, ayrımcılıktan kurtulup herkes gibi olmayı başarabilmektir. Hayatın insana giydirdiği modelleri, renkleri, işaretleri, süsleri ve onu bir kurt, tilki, fare veya koyun gösteren her şey yerine kendisi olduğunu gösteren ve hiçbir işareti bulunmayan, başkası olduğunu da göstermeyen bir şeyi; bir sahnelik ölüm elbisesini giymeyi denemek ve ölmeden önce ölmeyi prova edebilmektir. Benleri ve bene ait olan güç, altın, makam, unvan, isim, toprak vs. bırakıp kendi ilahi benliğine doğru sefere çıkmaktır.
NİÇİN HAC MİKAT ADLI RANDEVU İLE BAŞLAMAKTADIR?
Arapça "vakit" kelimesinden türeyen "Mikat" kelimesi, Kuran'da yedı-sekiz defa geçmektedir. Tayin edilen vakit, buluşma vakti, bugünkü tabirle "randevu" amamma gelmektedir. Bazı ayetlerde Allah ile konuşmak üzere Hz. Musa(a.s)'ın beklediği toplam kırk gecelik mikattan ve Hz. Musa (a.s)'ın Rabbini görme arzusundan söz edilir. (Araf 142¬145.155) Haklarında hüküm verilecek olan büyük günde, insanların Allah'a kavuşma vakti (mikat) olarak anılmaktadır. (Nebe 17; Duhan 44)
Her randevunun belli bir zamanı olduğu gibi, belli bir yeri de vardır. İşte mikat aynı zamanda haccın başladığı yer ve zamanı ifade eder. Dolayısıyla mikat mahalline gelindiğinde, büyük randevu, Allah ile buluşma ve kavuşmayı simgeleyen hac da başlamış olur.
Mikat'a giren mümin, kendisini Tur Dağı'na Allah ile konuşmaya giden Hz. Musa (a.s) gibi hissetmeli ve kendisine şu soruları sorabilmelidir:
Acaba Allah ile nasıl buluşulacaktır?
n O'nun rahmetini, azametini nerede, nasıl ve ne kadar görebilecektir? Acaba Allah kendisini nasıl kabul edecektir?
Hac onun için gerçekten ilahi bir randevuya dönüşebilecek midir?
Mikat yani randevu namazla başlar ve o namazdaki Hz. Musa (a.s) rolündeki hacı aslında gönül diliyle şunu beyan eder: “Rabbim ben artık Nemrut'un kulu, tağutun kölesi olmayacağım. İbrahim suretinde olacağım. Kurt gibi kaba kuvvet, tilki gibi hile, fare gibi paraya tapıcı, koyun gibi teslimiyet elbisesinde olmak yerine insan suretinde olacağım. Yarın huzuruna durduğumda seni görmeye geleceğim elbisenin içinde olacağım, sana söz..”