Mimar Serkan Akın, Çamlıca Tepesi'nde inşa edilen heybet ve mimari gelenkten uzak betonarme camiyi değerlendirdi.
İşte o yazı:
Süleymaniye Camii'ni mimari olarak tanımlayan yazımızdan sonra Çamlıca Camii'nin de aynı şekilde yorumlanmasını isteyen dostlarımızın ricası üzerine bu yazıyı yazıyorum.
Sanılanın aksine Çamlıca Tepesi İstanbul'un yedi tepesinden biri değildir.
Yedi Tepe, 'Tarihi Yarımada' diye adlandırdığımız, şu an için Fatih ilçesi sınırları içerisinde bulunan ve her birinin üzerinde çok güzel Osmanlı Camilerinin bulunduğu tepelerdir.
Süleymaniye Camii'nin olduğu tepe de bunlardan biridir.
Çamlıca Tepesi ise ilk olarak 4. Murat döneminde imara açılmış olsa bile esas ilgi ve önemi, Osmanlı'nın son dönemlerinde 19. yüzyılda görmüştür.
Buna rağmen yine de mesire alanı fonksiyonundan dolayı imara çok fazla açılmamıştır.
Ayrıca 260 metre gibi bir yükseklik de önemli bir meseledir İstanbul için. Karayele ve Lodosa açık haliyle.
Gel gelelim gecekondulaşma ve kaçak inşaatın ayyuka çıktığı 1970'lerden itibaren adım adım işgale uğramış ve her tarafı apartmanlarla dolmuştur.
Velhasıl Çamlıca Tepesi İstanbul'un çok güzel bir seyir ve mesire alanıdır ve keşke öyle kalabilseydi…
Şimdi bu tepenin en yüksek noktasına değil de arsa şartlarından dolayı az aşağısına yapılan Çamlıca Camii'ni anlatalım biraz da.
Camiinin kondurulduğu alan İstanbul ile ilişkilendirildiğinde ve kıble açısı dikkate alındığında arsaya oturan kütlenin açısı İstanbul ile verev bir açı oluşturmaktadır. Bu açı yüzünden Camiinin kütlesi ve yapı elemanları karışmakta ve net bir plastik etki vermemektedir.
Camiinin konumlandığı arsa kıble istikametindeki tepenin yanında bulunduğu için yapının ana kubbesi yan taraftaki yüksek tepenin karşısında kaybolmaktadır.
Camiinin 6 minaresi verev açıdan dolayı birbiriyle çok kopuk durmaktadır. Ayrıca kıble istikametindeki minareler ana kütleden kopuk olduğu için fazladır. Minarelerin külahları da kısadır.
Camiinin oturduğu arsa eğimli olduğu için kıble istikametindeki tepeden kurtulabilmek adına ana mahfel kotunun 12 metre gibi yükseltilmesi hiçbir şekilde kabul edilemez bir tasarım kararıdır ki nitekim cami alanına vardığınızda ana mahfelin insan ölçeğinden çok yukarıda olmasına sebep olduğunu görürsünüz. Hele insan ölçeğinden ve kuzey istikametinden baktığınızdaki perspektif aşırı serttir.
Ecdadımızın 400 yıl önceki teknik ve malzemeyle yaptığı ve zirveye taşıdığı bir üslubun bugün betonarme olarak yapılması ve betonarmenin ömrünün ise sınırlı olması da başlı başına felsefi bir tartışma konusudur.
Geleneksel üslupta inşa edilen bir yapıyı aynı oranlarla ufalttığınızda ya da büyüttüğünüzde istediğiniz başarıyı elde edemezsiniz. Dolayısıyla bilinenden ve normalden çok fazla büyük yapılan Çamlıca Camiinin kütle ve yapı elemanları oranlarındaki tutarsızlık bir de aşırı büyüklükten dolayı daha da belirgin hale gelmiştir.
Yapının ölçülerine ait rakamsal bilgilerin (minare boyu, kubbe çapı) metrik ölçülerle ve plaka numarası ve benzeri gibi araçlarla sembolize edilme gayreti de çok sakil durmaktadır.
Caminin muhtelif açılardan ve başka başka yerlerden baktığımızda bize göründüğü kütlesi, sürekli apartmanlarla ve muhtelif yapılarla kesilen ve parçalı halidir. Bütüncül ve heybetli tarafını gösterememektedir.
En başında Caminin tasarım yarışmasının iki bayram arasında çok kısa bir süreye konması ve birinciden telif haklarının alınmasına dair taahhütnamenin baştan istenmesi de tasarıma ve mimari yaklaşıma verilen önemin azlığına acı bir örnektir.
Ne de olsa 90 yaşından sonra evindeki suyu kesilen Koca Mimar Sinan'ın neslinden geliyoruz.
Söz konusu projenin yarışma sonucunda birinci seçilememesi ve ikinci olan projeden birinin inşa edilmesi de ilginç bir tezatı oluşturmaktadır. Bu kadar önemli bir eser için birinci aranmalı ve bulunmalıydı.
Ayrıca daha yarışma sonuçlanmadan gazetelerde benim projem uygulanacak diye bir mimarın haberinin çıkması ve daha sonra iki hanım mimarın müellif olarak açıklanması da başka bir problemdir.
Şu an uygulanan proje ile yarışmayı kazanan proje arasında ciddi farklılıklar vardır.
Eğer bu kadar lafı şimdi niye ettin derseniz bu tashihler bu işin sahibi ve yöneticilerine en başından beri defalarca iletildi ve dikkate alınmadı. Bizimkisi en azından kayıt düşmek ve üzerimizdeki sorumluluğu atmaktır.
Tüm bunların yanında birebir olarak Camiinin en iyi şekilde olması için gayret gösteren tüm ekibin ve parça parça sanat icra eden sanat erbabının hakkını teslim etmem gerekir.
Ancak bu kadar emek ve para harcanan bir eserin günümüze ve gelecek çağlara taklit yerine daha net ve doğru yeni şeyler söylemesini beklemek de hakkımızdır diye düşünüyorum.