Suat Arusan

Üç büyük lanet

14.07.2016 05:00:45

 Bu ülke' de çok az ya da hiç bahsedilmeyen ancak ilahi rahmetin önünü kesen 3 büyük engelden bahsetmek istiyorum. Şüphesiz ki, “siz kendi halinizi değiştirmezseniz; biz de sizi değiştirmeyiz”, “layık olduğunuz şekilde ifade olunursunuz” gerçeklerini unutamayız ama biz bu hale nasıl getirildik, işte bunun cevaplarını bulmak lazımdır. Faiz; zekâtın esirgenmesi, fuhuş, akraba bağlarının kopması, sahtekarlık, riyakarlık ve devrim adı altında yapılmış her ne varsa (lisan, şapka, kültürel yıkım vs …) Bütün bunların yanında 3 büyük sebebinde sıralanması lazımdır.

  • Osmanlı hanedanının başına getirilenler...

Dünya'nın pek çok yerine sürülerek, aç-bitap, fakru zaruret içinde bırakılan (Sultan Vahdettin'in naaşına konulan haciz...) bu kutlu soyun ahı... İstanbul'da kaç kişinin haberi vardır ki. 27 hanedan mensubu şehzade ve sultan var ve hepsi de ayakta kalma mücadelesi veriyorlar… Seyyid Abdulhakim hazretlerinin bu konudaki sözünü nakledeyim: ki internette de bulabilirsiniz.”efendim bu halimiz nedir? Sorusunu şöyle cevaplamışlar; biz şu anda Sultan AbdulAziz'in katlindeki umursamazlığımızın cezasını çekiyoruz sırada daha Abdulhamit Han var. Hanedan'ın bedduası bir zehirdir”

2- Yok edilen kabristanlar…

   Bizim kelime mutfağında bir deyim vardır. Ev bark sahibi olmak diye… Bark, Orta Asya geleneğimizde içinde, yanında aile büyüklerinin kabirlerinin olması demektir. İşte bu eve “BARK” denilmiştir.

Hani Yahya Kemal'e sormuşlar nüfusunuz kaç diye, o da 300 milyon gibi bir söz edince, olur mu 10-15 milyon kadarsınız bu rakam nerden çıktı cevabına karşı; “Biz ölülerimizle birlikte yaşarız” demiş ya…

   Manisa bir şehzade kenti olarak 7 padişahın şehzadelik yaptığı bir şehirdir. Cumhuriyet sonrası ilk yapılanların başında bu kabristanların kaldırılması olmuştur ki, bunların sonuncusu Karaköy semtinde benim çocukluğumun geçtiği muhitte idi, 1971 yılında kaldırılmıştır.

Biz “sofular sülalesi” olarak biliniriz. Toros Dağları'ndan Malazgirt sonrası gelen bir soyuz… Ben babamın dedesini tabii görmedim ama onu herkes “SOFU DEDE” olarak bilirdi, bütün Manisa'da böyle bilir. Babama da SOFU İBRAHİM derler idi. Ben kendisinden duydum ki, “oğlum İbrahim, ben vefat ettiğimde sakın beni Karaköy Kabristanına defnetmeyin, orası bir gün kalkacak, beni Bozköy Kabristanına defnedin; orası kıyamete kadar kalır “ demiş.. Karaköy Kabristanı 1971' de kaldırıldı ama köy mezarlığı halen duruyor ve dedem orada ebedi uykusunda... (vefatı:1947)

Şimdi bu kabristanlar kaldırılmış ne yapılmış..? ya park olmuş veya parsellenerek tapular çıkarılmış ve CHP baronlarına peşkeş çekilmiş.. ben bunların pek çoğunu tanıdım, inanın kabristan üzerine ev yaptıran, dükkan yaptıran bu lanetli takımın uğradığı belaları anlatmakla bitiremem.. Adeta soyları kurudu, başlarına gelemeyen kalmadı.

  • Yağma edilen vakıfların şeytani hikâyesi…

   İslam medeniyeti bir vakıf medeniyetidir. Bu toprakların önemli bir kısmı, insanımızın”3 şey yapılırsa, amel defteriniz kapanmaz” hadis-i şerifine nail olabilmek için, sayısız konuda vakıflar kurmuş, malını mülkünü bu amaçla sarf etmiştir.

   Vakıf yağması sonrası gasp edilen sayısız arazi, mal, mülk maalesef bugün vakfiye(vakfı yapan kişinin istekleri..)lerine uygun bir şekilde kullanılmıyor hatta düşünülmüyor bile.. Çünkü devlet zamanında bunları resmen gasp etmiş..

   Manisa'da bir dükkanda asılı Osmanlıca bir tabela görmüştüm.. ”bu dükkân filan oğlu filanın vakfiyesidir. Bunun kira geliri ile, karşı kahvehanede yazın içilen limonatalara buz satın alınsın” yazılı idi. İnanın bunları yazarken acayip duygulanıyorum ve böyle bir ecdat ile öğünüyorum. Şimdi Müslim olsun, gayrimüslim olsun bu vakfiyelerin kul hakkı acaba nasıl bir lanet vesilesidir ve bu ülkenin başına neler getirmiştir ve daha neler getirecektir.

  Nitekim, vakıflarla iş yapan birçok müteahhit tanıdım, inşaatlarında başlarına gelmeyenin kalmadığını söylüyorlardı. Bunlardan birisini de Üsküdar'da tanıdım, arzu ederseniz kendisiyle görüştürebilirim..

  İşte devletimiz ve milletimiz, bu lanet ve ah dalgalarının zulmetiyle nereye gidebilir, bu vebali üstlenenler ve bunu seyredenler acaba dünya ve ahirette nasıl bir muameleye muhatap olacaklardır…

  Eğer ilahi rahmet isteniyorsa, bu yanlışlıklardan hızlı bir şekilde geri dönülmelidir.

Saygılarımla…   

YORUM YAP