Neden kurban kesiyor, neden hac yapıyoruz?
Sene 1999 idi. Hac görevimizi yerine getirebilmek ıcin kutsal topraklarda bulunmaktaydım Kafile başkanı arkadaşımız bize "Hac Farizasının Hükümleri" konusunda bilgi vermekte iken kafilemizden bir arkadaşımız merakla şöyle sormuştu:
“Efendim, bahsettiğiniz tavaf ibadetimizi vaparken 7 defa dönmemizin hikmeti nedir? Bu hususta bizi bilgilendirmeniz mümkün müdür?"
Kafile başkanımızın cevabı ise: Dinde neden diye bir soru olamaz. Sadece öğrenip uygularsınız!" şeklinde olmuşiu.
Dinimizi anlama, hikmetlerini araştırıp merak edip sorgulamanın gereksiz hatta yakışıksız ve hor görülen anlayış olarak algılanışı, yani niçinlerinden ziyade nasıllarını ezber etme şeklindeki yaklaşım tarzı nedense alışılageldik bir diyalog olarak beni hiç şaşırtmamıştı. Aynı şekilde yüce dinimizin hükümlerinin olağanüstü hikmetlerini kaleme alan eserlerimizin yetersizliği de bana göre yine bilindik bir başka hazin durumdan ibaretti.
Oysa 21. asrın Müslümanları olarak kuantum fiziği, düşünce gücü gerçeği, kozmik bilimin bugün geldiği yer, bir tıkla bilgisayar ekranı kadar küçülen dünya, teknoloji, tıp, astronomi ve tüm ilim dallarındaki gelişmeler bize özellikle bu çağda neden ışık tutamazdı? Ve merak dürtüsü neden dinimize aykırı düşmekteydi? Neden nedenleri sorgulamamalıydık? Hikmeti anlamaya çalışmak, soru sorabilmek, araştırmak, "düşünün" emrine uymak ve tefekkür edebilmek tam tersi birer ibadet değil miydi?
İşte Kuran'ın bize buyurduğu gerçeklik: "Biz afakta ve enfüste ayetlerimizin hükümlerini açığa çıkaracağız." Tamamen hikmetler ve sembollerle örülü hac ibadetimize yönelik aslında akla birçok anlamlı soru gelmektedir:
- Niçin Allah'ın evi Mekke'dedir?
- Niçin Kabe için Allah'ın evi ifadesi kullanılmıştır? Allah'ın evi olur mu?
- Niçin Kabe küp şeklindedir?
- Niçin Kabe siyah renktedir?
- Niçin Allah kendisine komşu olarak siyahı köle bir kadını-Hz Hacer'i- seçmiştir?
- Niçin hacılar ihram giyerler ve bu beyaz renktedir?
- Niçin hac Mikat adlı randevu ile başlamaktadır?
- Niçin ihram süresince bazı yasaklara tabi olunur?
- Niçin tavaf edilir?
- Niçin tavaf 7 sayısınca gerçekleştirilir?
- Niçin Hacer'ül Esved taşı selamlamr, bir taşı selamlamamn anlamı nedir?
- Niçin zemzem suyu şifa kaynağıdır, zemzem suyunun özellikleri nelerdir? e Niçin Sa'y yapılır ve niçin yine 7 defada gerçekleştirilir?
- Niçin Arafat Dağında yani Âdem ile Havva'nın ilk buluştuğu yerde olunmalıdır? c Niçin şeytan taşlanır? Mina'daki üçtaş neyi sembolize eder?
- Niçin kurban kesilip kan akıtılır? Neyi kurban etmeye söz verilir? « Niçin tıraş olunur?
- Niçin hacı olabilmek için Mekke'ye veda etmek gerekmektedir?
- Niçin bayram kutlandıktan sonra dahi vakfe ile taşlama yapılmak durumundadır?
İşte tüm bu sorular kendime sorduğum bazı sorulardan ibaret olup bu satırlarla da amacım sadece "düşün"meye kapı açmak, çağrı yapmak ve hep birlikte yeni cevapları ve hikmetleri keşfetmektir. Bu cevaplarda bana en çok ışık olan Ali Şeriati'nin Hac adlı değerli eserinin olduğunu da özellikle kaydetmek isterim.
Bunların yanı sıra hac konusuna ilişkin yaşanılan başka bir kör noktayı da yine duyum olarak bizzat tanıklık ettiğim enteresan bir anekdotla kısaca aktarmak isterim. Bir başka kafile başkanı dostumun bir keresinde kendi grubundaki kişilerden birisinin yüce Peygamberin (a.s.v) kabri şeriflerini ziyaret etmek lüzumunu duymayarak, Mescid-i Nebevi'ye girmeyi reddettiğini ve kutsal topraklara sadece gereken görevleri tamamlamak için geldiğini kaydettiğini aktardı. Bu durumun ardından da kısa bir süre sonra kafile başkanı dostumun tüyler ürpertici bir rüya gördüğünü ve rüyasında Yüce Peygamber'in (a.s.v) kendisine şöyle buyurduğunu belirtti:
"O kişiye söyle ki; yaptığı bu davranış nedeniyle haccı kabul olmamıştır ve o benim ümmetimden değildir(!)"
Dostum bu rüyasının ardından sıçrayarak uyandığını ve kendisini yerde bulduğunu, o kişiye rüyasını anlatmak için hemen yanına gittiğinde ise söz konusu zatın vefat etmiş olduğunu öğrendiğini aktardı. Kendisinden bu olayla dinlediğim ve aldığım önemli mesaj bana bir kez daha kutsal toprakların Hz. Resulu Kibriya'nın (a.s.v) mübarek ayaklarının dokunduğu her yer olduğunu ve Yaradan'ın en sevgilisi, en büyük elçisi olarak gerçekte O'nun ruhu, rızası, desteği ve sevgisi olmadan ne haccın ne de herhangi bir ibadetin her ne kadar kusursuz şekilde dahi gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin Allah indinde hiçbir zaman makbul olamayacağını gösterdi.
Kısaca Allah'a giden tüm yolların Hz. Muhammed (asv)'den geçtiğini, geçmek zorunda olduğunu yeniden hatırlattı.
İşte bu şuurla ve gönülle hac farizasının yüce Resul'e (asv) saygı, hürmet ve dikkatle gerçekleştirilmesi gereğinin altını önemle çizerek bu husustaki tüm kusurlarımızın da farkında olup düzeltmemizin lüzumuna inanıyorum.