Kötü ve sıradışı olan her şeyin haber değeri vardır. Denilebilir ki, iyi şeylerde haber olmalı. Elbette öyle ama bu daha az ilgi görüyor. İşte bu yüzdendir ki, bir müftünün, Kutlu Doğum Haftası'nda “Fatiha” ve “Ayet'el Kürsi” yazılı sentetik yaş pastayı keserek yemesi birinci sayfalara haber oldu.
Hadise normal mi? Elbette değil ve hemen her çevreden tepki yükseldi. İstifa çağrıları, görevden alınması teklifleri, hatta aşağılama ve hakaretler, vs. vs.
O sıralarda “Kahraman Maraş Belediyesi'nin “Peygamberimiz (s.a.v.) geliyor” şeklindeki brandaları paylaşıldı sosyal medyada...
Birde baktık ki, Üsküdar Belediyesi “Kutlu Doğum Köyü” diye yakışıksız bir etkinliğe imza atmış…
Üsküdar meydanına, 4 metreye 5 metre ölçülerinde bir Kâbe maketi, Hz Peygamber'in evi, Hıra ve Sevr mağaraları, fil, deve maketleri yaptırmış…
Geçenlerde namaz için Arnavutköy Merkez Camii'ne girmiştim. Caminin avizesinin içine kocaman bir Kâbe maketi yerleştirmişler…
Malum hediyelik eşya satanların vitrinleri, uyduruk Kâbe maketleriyle dolu. Hatta bu maketleri evinin kıble tarafına yerleştirip, ona doğru namaz kılanlar bile varmış...
Bunlar gibi, haberdar olmadığımız ve bilemediğimiz ne kadar cehalet örneği serdediliyor acaba?
Sayamayacak kadar çok olduğunu tahmin etmek güç değil.
Her fırsatta İslam'a saldıran, isimlerini kaleme almaya değmez tipler, bir müftünün basiretsiz davranışı üzerinden İslam'a ve iktidara saldırdılar hatta küfrettiler.
Ahmakça hazırlanmış bir pastayı iktidarla ilişkilendirip, İslam'a saldıran aç kurtlara fırsat verilmemeliydi. Sayısız kötü hadiseye rağmen akıllanılacağa da benzemiyor.
Onlara bu fırsatı verenler, yaptıklarının kendilerine yakışıp yakışmadığını, toplumsal bir fayda olup olmadığını düşünmek zorundalardı.
Müftü bey, belediye başkanları sahi yaptığınız yakıştı mı size?
Mesela müftü beye sormak isterim, yediğiniz pastanın muhtevası, Kur'an ve sünnete uygun mu? İçinde domuz vb haramlardan mamul şeyler var olmasın sakın. Batının bir ifsat geleneği olan mum ve pasta ne zamandan beri, Hz Muhammed (s.a.v.)'in doğum kutlamasında kullanılır oldu?
Elbette insan hata eden bir varlık. Rasülullah (s.a.v.) “Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah Teâlâ hazretleri sizi helak eder ve yerinize günah işleyip tövbe edecek kimseler yaratırdı” buyuruyor (Müslim, Tevbe, 9/2748; Tirmizî, Da'avât 105/3533)
Diyanet İşleri Başkanı da olsa, müftü de olsa, belediye başkanı da olsa hepimiz etten ve kemikteniz, hata edebiliriz. Mesele hatalarımızdan dolayı edep edip, tövbe etmek ya da kamuya mâl olmuşsa özür dileyebilmek… Bu yüzden bu kimseleri görevden almak asla doğru değil. Muhtemeldir ki tepkiler onlara ders olmuştur.
Ancak bu vesileyle belirtelim ki, başta Diyanet olmak üzere pek çok kurum, etkinlik yaptıkları otellerde alkollü ürünler ikram edilip edilmediğine dikkat etmiyor...
2009'da Diyanet'in Ankara'da program yaptığı ve bizimde katılımcı olduğumuz Bilkent Otel böyleydi.
“Helâl” konulu sempozyuma davet edildiğimiz, Sakarya'daki otelin odasında da alkol vardı.
Oralarda yapabildiğim şey, görevliyi çağırıp odadaki alkolleri almalarını sağlamak ve organizatörleri uyarmak olmuştu. Değiştiler mi? Ne yazık ki hayır!
Türkiye'nin en büyük biracısı “İslam Cumhuriyeti” İran'da, bira üretiyor. “İran İslam Cumhuriyeti”ne ait sertifika kurumu, bu markalara “helâl sertifika” bile vermiş...
Kâbe'nin yanı başındaki, Ladin marketlerinde de bu markanın biraları satılıyor.
İbn-i Haldun'un deyimiyle, şehre gelmek bedevilikten kurtarmıyor insanı. Demek ki ciddi bir “asalet” sorunuyla karşı karşıyayız.
Görgüsüzlüğü, idrak yoksunluğunu aşmak için, daha çok genetiğiyle oynanmamış ekmek yemek, sahih bilgiler edinip, doğru bir şekilde sindirmek gerekiyor.
Okuma özürlü, okusa da sahih bilgi kaynaklarından beslenmemiş, okuduğunu sindirememiş, İsrailiyat ve hurafeyi İslam sanan, derinlikli düşünceden mahrum, modernizm virüsüne kendini kaptırmış, batının zihinsel işgaline maruz kalmış ama bütün bunların farkında olmayan, hazzının esiri tuhaf Müslüman bir kitlenin varlığı şüphe götürmez bir gerçek.
Diploma almak, memleketin her yerine üniversiteler, İlahiyat Fakülteleri açmak yetmiyormuş demek ki…
İslam dünyansın bütününde, işin ehlini arayıp bularak teklif etmek yerine, çoğunlukla makam için her şeyi fedaya hazır insanlarca işgal edildiği acı gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Şeyhine, liderine, hocasına, kocasına şartsız ittiba edenlerin ‘muteber' olduğu bir devir. Hepsinden de önemlisi, bu hususlarda karşıt ses veren bir ulema sınıfının azlığı veya yokluğu, modern zaman Müslümanlarının en büyük handikabı…
Bütün insanlığı, batının çirkef ve şeytanî girdabından kurtaracak asil ve altın bir nesil gerekiyor. Günümüz Müslümanları, meselenin, çocukları üniversitelere göndermek ve doktoralar vs yaptırmak olmadığını, zenginlik, şöhret ve makam tabanlı faaliyetlerin asalet için yetmediğini görmek zorunda.