Lütfi Bergen

Hz. Âdem ve tarih felsefesi

30.05.2016

Bediüzzaman, tarih - toplum felsefesini ilerlemeci Batı düşüncesinin ve Marksist-sosyalistlerin benimsediği zihniyete mutabık şekilde ifade etti.

“Medeniyet” tartışmaları insanlığın başlangıcını, Hz. Âdem Peygamber'e öğretilen bilgiyi, kurulan ilk toplumun vasfını esas almalıdır. İnsanlığın başlangıcına “vahşet devri” diyebilir miyiz?

“Beşerin başı ihtiyar; edvâr–ı hamsesi (beş devri) var: (1) Vahşet ve bedeviyet, (2) memlûkiyet, (3) esâret, şimdi dahi (4) ecîrdir (maaş/ücretçilik), başlamıştır, geçiyor. (5) ?..

Beşer, edvârda (geçmiş devirlerde) esirlik istemedi, kanıyla parçaladı. Şimdi ecîr (maaşlı) olmuştur; onun yükünü çeker, onu da parçalıyor” (Bediüzzaman, Sözler / Lemeat).

“Ehl–i dünyanın ve maddî tarihin nazarıyla, nev–i beşerin hayat–ı içtimâiyesi noktasında bakılsa, görülüyor ki hayat–ı içtimâiye–i siyâsiye îtibâriyle, beşer, birkaç devri geçirmiş:
Birinci devri vahşet ve bedevîlik devri, 
ikinci devri memlûkiyet devri,
üçüncü devri esir devri,
dördüncüsü ecir devri,
beşincisi mâlikiyet ve serbestiyet devridir.

Vahşet devri dinlerle, hükümetlerle tebdil edilmiş; nimmedeniyet devri açılmış. Fakat nev–i beşerin zekîleri ve kavîleri, insanların bir kısmını abd ve memlûk ittihaz edip, hayvan derecesine indirmişler. Sonra bu memlûkler dahi bir intibâha düşüp, gayrete gelerek,
o devri esir devrine çevirmişler; yani, memlûkiyetten kurtulup, fakat “El Hükmül Galib” olan zâlim düsturuyla yine insanların kavîleri zaiflerine esir muâmelesi yapmışlar. Sonra, ihtilâl-i kebîr gibi çok inkılâplarla,
o devir de ecîr devrine inkılâp etmiş.

Yani, zenginler olan havas tabakası, avâmı ve fukarâyı ücret mukâbilinde hizmetkâr ittihaz etmesi, yani sermaye sahipleri ehl-i sa'yi ve ameleyi küçük bir ücrete mukâbil istihdam etmeleridir. Bu devirde sû-i istimâlât o dereceye vardı ki, bir sermâyedar, kendi yerinde oturup, bankalar vâsıtasıyla bir günde bir milyon kazandığı halde; bir bîçare amele, sabahtan akşama kadar, tahte'l-arz mâdenlerde çalışıp, kût-u lâyemût derecesinde, on kuruşluk bir ücret kazanıyor. Şu hal, müthiş bir kin, bir iğbirar verdi ki, avâm tabakası havâssa îlân-ı isyan etti. Şu asrın tâbiriyle, sosyalistlik, bolşeviklik sûretinde, evvel Rusya'yı zîr ü zeber edip, geçer Harb-i Umûmiden istifade ederek, her yerde kök saldılar. Şu bolşevizm perdesi altındaki kıyâm-ı avâm, havâssa karşı bir kin ve bir tezyif fıkrini verdiğinden, büyüklere ve havâssa âit medâr-ı şeref herşeyi kırmak için bir cesâret vermiş.  (Bediüzzaman, Mektubat).

* * *

Marks'ın, ilkel toplum, köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum, komünist toplum şeklinde verdiği beş dönemli tarih felsefesi gibi Bediüzzaman da beş devirli bir tarih-toplum fikrine bağlanmaktadır. Marks'tan farklı olarak Said Nursî, son devrin “serbestiyet ve malikiyet” devri olacağını ifade etmiştir. Bolşevizmi eleştirmiş ama Marksizmin tarih felsefesini kabul etmiştir. Bediüzzaman, “vahşet devri” ifadesiyle Hz. Âdem'i nasıl telif etmektedir?

Erbakan Hoca da insanlık tarihini (-100.000 ile -28.000 arası)
Toplayıcılık (meyvecilik); (-28.000 ile -20.000 arası)
Avcılık; (-20.000 ile -5000 arası)
Çobanlık; (-5000 ile -1500 arası)
Çiftçilik; (-1500 ile -1250 arası)
Doğrudan mübadele; (-1250 ile 622 arası)
Aracılı mübadele; (622 ile 1600 arası)
Müslüman ülke ortaklık; (1600 ile 1990 arası)
İşçilik; (1990-? Arası)
Ortaklık şeklinde dönemlemiştir.

Erbakan Hoca'nın bu “tarih şeridi”ne en kestirme itirazım Hz. Nuh vesilesiyle olacaktır. Erbakan Hoca, bu tarih şeridinde marangoz-gemi mühendisi sayabileceğimiz Hz. Nuh'u hangi döneme yerleştirmektedir? Nuh peygamber, 137 metre uzunluğunda, 26 metre genişliğinde, 16 metre yüksekliğindeki gemisine  hayvanları çifter çifter yerleştirmiştir. Erbakan'ın tarih şeridi Hz. Nuh (as) kıssası karşısında zayıf kalmaktadır. Bediüzzaman'ın da Erbakan Hoca'nın da insanlığın başlangıcını “ilkel-vahşi-toplayıcı devir” şeklinde değerlendirmesi ilmin insanlık tarihi içinde geliştiği fikrine teslimiyeti getirmektedir. Oysa Davud'a zırh'ı öğreten Allah'tır. İnsanlık bilgisinin kaynağı vahiydir. Allah, kâfir Kabil'e kargayı gönderip mezar kazmasını öğrettiğine göre ilimler tarihi gelişmelerle öğrenilmemektedir.

Anlaşılan o ki Türkiye'de “İslâm sosyalizm ile bağdaşmaz” diyen iki Gazalici İslâmcı ekol de Marks'ın sosyalizmi açıklamak için kullandığı iktisadî tarih felsefesini benimsemektedir.

Erbakan Hoca'nın 1993 tarihli Adil Düzen kitapçığında bir tablo yer almaktadır. Bu tabloda “uygarlık tarihi” insanlığın aşamalı olarak geliştiği, ilerleme mitinin kabul edildiği bir zihniyetle ele alınmaktadır. Erbakan Hoca'nın “tarih felsefesi” insanlığın ilkellikten uygarlığa (umrana) tahavvül eden birçok devirden geçtiği, çeşitli ekonomik aşamalar yaşadığı yolundadır. Bu tarih felsefesi, kaçınılmaz olarak Batı'lı bilginin kabullerini yeniden üretmektedir.

Erbakan Hoca bu zihniyeti şöyle yorumlamaktadır: “Bu devirler incelendiği zaman görülmektedir ki, insanlığın zamanla çoğalması, yaşama ihtiyaçlarını karşılamaları çeşitli ekonomik aşamaların meydana gelmesine sebebiyet vermiştir. Bu ekonomik aşamalar bir yandan o dönemlerin medeniyetlerini etkilemiş, medeniyetler de ekonomik aşamaları ve düzenleri etkilemiştir” (Erbakan, 2013: 214).

Hz. Âdem (as)'in bilgisi, Allah'ın kendisine “esmae kulleha- bütün isimleri” öğretmesi nedeniyle Erbakan Hoca'nın da, Bediüzzaman'ın da tarih felsefesine uymamaktadır. Hz. Âdem (as)'in ve oğullarının “toplayıcı/meyvecilik” dönemi yaşadıklarına ilişkin vahyi bir delil bulunmamaktadır.

Tam tersine, Hz. Âdem (as) cennette “Bahçıvan”dır. Yasak Ağaç nedeniyle giyinme ihtiyacı ortaya çıkmıştır. “Terzi”lik mesleğinin “pir”idir. Yeryüzüne indiğinde Kâbe'yi inşa ederek “Mimar” olmuştur.

Oğullarının aile sistemini tesis ederek “Ahlâk Nizamı” kurmuş ve oğulları arasında hakemlik yaparak ihtilafları çözmüştür. Âdem'in kurduğu toplumda “kurban”ın varlığının bir mülkiyet sistemi getirdiği de kabul edilmelidir. Kurbanın hayvancılığı temsil ettiği, toplayıcılık yapanların değil hayvanları ehlileştirerek “mülk” edinenlerin kurban ritüelini gerçekleştirebileceği de unutulmamalıdır. Âdem (as)'in “Ahlâk Nizamı”nda toplumu “Denetleyici” olduğu, “Hakemlik Sistemi”nin yerleşik bulunduğu açıktır.

Bediüzzaman'ın da Erbakan Hoca'nın da tarihin başlangıcını “toplayıcılık devri”ne sabitlemesi Batı'nın “gelişmeci, ilerlemeci” tarih düşüncesinin etkisi altında olup insanlığın başlangıcını ilkel saymaktadır. Erbakan Hoca da Bediüzzaman da bu şemayı tekrarlamış, sanayileşme, kalkınma meselesini merkeze almak nedeniyle insanlığı “toplayıcı-vahşi-ilkel-mağara adamı Âdem” figürüne iteklemiş ve medeniyetin sonraki yüzyıllarda tesis edildiği yargısına yakalanmıştır. Erbakan Hoca, “İnsanlık tarihinin bugüne kadar geçirdiği medeniyet dönemlerine bir göz atarsak, insanlık tarihi boyunca “kuvveti üstün tutan” her çatışmacı medeniyetten sonra “hakkı üstün tutan” barış ve dayanışmayı esas alan bir medeniyetin kurulduğunu görürüz. Bu medeniyet, insanlığa saadet getirmiş ve yeryüzünde ilimde, hukukta ve sanatta büyük değişme ve gelişmelere ortam hazırlamıştır” (Erbakan, 2013: 214) demekte ve “dönemci uygarlık felsefesini” kabulde ısrar etmektedir. Oysa ilk medeniyet Hz. Âdem'in inşa ettiği medeniyet olup, kuvveti üstün tutan Kabil ve kabilesi, hakkı üstün tutan medeniyeti yok etmiştir, Habil ölmüştür.

Hz. Âdem (as)'in “ilkel-vahşi” olduğunu ileri süren Batı siyaset felsefesi, İslâm vahyinin beyan ettiği “Meleklerin secde ettiği Halife Âdem” tasavvurunu inkâr etmektedir. Müslümanlar tarih felsefelerini yeniden gözden geçirmelidir. Batılı tarih felsefesini kabul etmemize vahiy engel olmaktadır.

İnsanlığın başlangıcı karanlık değil nur'dur.

Hz. Âdem, ne ilkel ve ne de vahşi adamdır. İtikadımıza göre mesleklerin piri Hz. Âdem'dir, medeniyet onunla başlamıştır.

Hak dile geldi, Batıl zail oldu.

 

-          Erbakan Necmettin, Davam, Milli Gazete Ankara Kitap Kulübü, 2013

-          Erbakan Necmettin, Adil Düzen, 1993

insnaligin-tarihi-evreleri

 

YORUM YAP