Erdoğan'ın Londra'da asrın davasında yargılandığından haberiniz var mıydı?
Ya öncesinde Berlin'de eroinle yakalandığından…
Erdoğan'ın yargılandığı davada savunma avukatı ise Gül'müş…
Londra'daki asrın katliamına ait delilleri; avukat, savcı, yargıç ve içişleri bakanlığı temsilcisi dışında, aralarında sanık Erdoğan'da dâhil hiç kimse göremeyecekmiş.
Dava ile ilgili olsun olmasın aralarında avukatlar, yargıçlar dâhil herkes dinleniyormuş…
Erdoğan'ın tüm geliri gayri meşru, özellikle de uyuşturucudan…
Yöneltilen suçlardan biri de içkili araba kullanmak…
Savcıya göre, Erdoğan her koşulda çuvallamış…
Erdoğan'ın muhbiri ise oğlu…
Oğlu aynı zamanda gizli tanık…
Eldeki en önemli delil ise USB bellek…
O halde “Erdoğan'ı neden öldürmüyorlar?” diye soruyor avukat, Amerikalı gazeteciye…
Gazeteci ise, “o zaman yargılama olmaz” diye cevap veriyor.
Başsavcı, Avukat Gül (Rose)'e: “Seni seçmemizin en önemli nedeni zaaflarındır!” diyor.
Suç makinesi Erdoğan, bu suçları İstanbul, Pakistan, Berlin, Londra yani hemen her yerde işlemiş...
“Bu işte öyle güçler rol oynuyor ki, onu ne sen, ne ben, ne de …kurtarabilir” diyor; başsavcı, avukata…
Avukat, Erdoğan'ın MI5 ajanı olduğunu ortaya çıkarınca, öldürülüyor.
Sonra da kendini asmış süsü veriliyor. Bu nedenle de dava düşüyor.
Bunun üzerine başsavcı, “davanın düşmesi, adli sistemimizin ne kadar güçlü olduğunu gösterememiş olmamıza neden olduğu için bizi üzüyor” diyor.
Bu sözler üzerine, derin devlet adına çalışan başsavcıya; “Erdoğan davasının düşmesi ve örtbas edilmesi konusunda çıkan haberler için başsavcı bir şey söyleyecek mi? Hâlâ yargı sistemimizin adil ve güçlü olduğuna dair ne söyleyeceksiniz?” diye sorular yöneltildiği sırada; “İstifa edin! İstifa edin! İstifa edin!” sloganları yükseliyor!
Şaka gibi değil mi? Ama öyle değil, hepsi gerçek(!)
Bütün bu olay ve sözler, “Closed Circuit” adlı İngiliz ve Amerikan ortak yapımı filmde geçiyor.
Film yapım yılı 2013'ün ilk ayları. Vizyona giriş tarihi ise gezi olayları süreci… Sinema tekniğinin geldiği aşama açısından, hızlı çekilmiş oldukça basit bir yapım.
Ne tesadüf ki, filmin yönetmeni “John Crowley” Crowley soyadı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yılları açısından son derece ilginç bir isim.
Bu hususta İnternet'e girip “Aleister Crowley” ve oğlu “Ataturk Crowley”i sorgulamak yeterli. Oğul Crowley için “öldü” iddiaları görürseniz, inanmayın. Şimdilik bu kadarını yazmakla yetinelim.
Filmin hızlı çekilmesi, zamanlaması, hızla Türkçeleştirilmesi, sitelerde tam sürümünün ücretsiz olarak yer alması tesadüf mü?
Ya sözde davanın ‘asrın davası' olarak adlandırılması, başrollerden birinin adının soyadının “Erdoğan,” avukatının soyadının ise “Gül” olması, yönetmenin “Crowley” olması da mı tesadüf?
Ya Türk vatandaşı, Irak sınırında bir yerden evli olması, İstanbul, ölüm, adil yargılama, savcılar, başroldekilerin yanı sıra hemen herkesin ajan olması, üstelik İngiliz ajanı, uyuşturucu serveti, terörist yaftası, davanın düşmesi ve örtbas edilmesi, istifa sloganları, vs, sahi hepsi birden mi tesadüf?
Birileri bilinçaltımızı iğfal etmeye yönelik, açık ve gizlenmiş supliminal mesajlarla aptal muamelesi çekiyor bize.
Gezi kalkışması, MİT ve Halkbank operasyonu, darbe girişimi, beddua seansları, dinlemeler, montajlar kısacası hepsi bu millete yönelik şeytanî tuzaklardan başka bir şey değil. Tuzaklar, kuranların sonunu getirecek lakin farkında değiller.
Makalenin buraya kadar ki kısmı, 09 Mart 2014 tarihli yazım. Bunca iktibası, yapılan algı yönetimi ve Türkiye üzerinden oynanan oyunları hatırlatmak için yaptım.
Utanmazın biri, CNN Türk'te diyor ki, “dindarlar amaçlarına hizmet ettiği için, IŞİD'e terörist diyemez…” Bire beyinsiz! Hadi bizi bırak, bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, bakanları, iktidar partisi her gün “DAEŞ terör örgütü” demiyor mu? Diyor ama zavallı sahtekârın derdi başka.
AK Parti düşmanı medya, HDP, MHP, CHP ile ekranlardaki sözde entelektüellerin hepsinin yaptığı algı yönetimi. Üstelik bunu en iğrenç şekilde yapıyorlar. Bunlarda yalan-dolan, hile, tuzak ne ararsanız var. Ayrıca hepsi tek merkezden idare ediliyorlar.
Bakmayın siz, onların Erdoğan'la savaşmalarına. Beştepe Külliyesi'nde oturan Erdoğan değil de başkası olsa, bunlar gibi düşünmediği/inanmadığı müddetçe ona da düşmanlık ederlerdi. Müfteri güruhun derdi Erdoğan değil, O'nun değerleri ve davası. Yani İslam!
İslam milletinin kuyusunu kazmak için canhıraş çalışıyor hepsi el birliği ederek. Bir batılı ile bunlar arasındaki tek fark, taşıdıkları ülke kimliği. Bu ülke için tek çivi çakmadıkları gibi, çakılan çivileri sökmekle meşguller. Gayeleri de, sonunda varacakları yer de aynı.
Ve mekerû ve mekarallâh, vallâhu hayrul mâkirîn. ÂLİ İMRÂN-54