Lütfi Bergen

Ayetler ve atlar

14.03.2018 06:44:44

Kur'an'da atlarla ilgili ayetlerde üç kavram öne çıkmaktadır:

El-Hayl, Ribatu'l Hayl:

“İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar (ve el hayl), davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir” (3 Al-i İmran 14).

“Sizler de onlara karşı gücünüzün yettiği her çeşit kuvvetten savaş için beslenen atlardan (min rıbâtil hayl) hazırlayın; onunla hem Allah'ın düşmanı hem sizin düşmanınızı hem de sizin bilmediğinizi fakat Allah'ın bildiği diğer düşmanlarınızı korkutursunuz” (8 Enfal 60).

“Onlara binmeniz için ve de ziynet olarak, atlar (ve el hayl), katırlar ve merkepler ve daha bilmediğiniz şeyler yaratır” (16 Nahl 8).

“Ve onlardan (onların mallarından), Allah'ın Resûl'üne fey olarak verdiği şey için, o zaman, onların üzerine at (min hayl) ve deve koşturmadınız (savaşmadınız)” (59 Haşr 6).

Es-Sâfinâtul Ciyâd:

“Ona bir akşam vakti, koşmaya hazır, iyi cins atlar (sâfinâtul ciyâd) sunulmuştu” (38 Sâd 31).

“Bunun üzerine dedi ki: ‘Muhakkak ki ben, (onları) Rabbimi zikretmemi sağlayan hayır oldukları için seviyorum” dedi. (Atlar tozu dumana katıp koşarak toz) perdesinin arkasında kayboldu” (38 Sâd 32).

“(O zaman) onları (atları) tekrar bana getirin, dedi. (Atlar gelince) Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı” (38 Sâd 33).

El-Âdiyât

“Nefes nefese koşanlara and olsun. Sonra hızla çarparak kıvılcım saçanlara. Sonra sabah vakti ansızın akın edenlere and olsun ki. Böylece onunla tozu dumana kattılar. Sonra da onunla topluluğun ortasına daldılar.” (100 Âdiyat 1-5).

Müfredat'ta 38/31 ayetinde geçen ciyâd kelimesi hakkında şu izah yapılmıştır: “Cevad, mal olsun ilim olsun elinde az bulunan şeyin tamamını harcamaktır. Bu açıdan sıfat olarak ‘reculun cevad', ‘cömert adam' denir. Çoğulu ciyad'dır. ‘Asil at' denmesi de koşmada var gücünü kullanmasındandır. Çok yağan yağmura ‘cevd' adı verilir. Yüce Allah da ‘Cevvad' diye nitelendirilmiştir. Bu kavram at ile nitelendiğinde ‘cevdet', mal ile nitelendirildiğinde ise ‘cud' şeklini alır (Ragıp el İsfâhani, Müfredat, Mütercimler: Abdülbaki Güneş-Mehmet Yolcu, Çıra Yayınları, c: 1, 2006: 273).

Elmalılı Hamdi Yazır'a göre Âdiyat suresinin ilk beş ayetinde kendisine yemin edilen varlık, İbn Abbas'a dayanarak ‘at'tır. Âdiyat, hızlı koşmak, seğirtmek, manasına ‘adiv'den gelmektedir. Elmalılı, ganiyy vezninde ‘adiyy' kelimesinin ve sariye vezninde ‘âdiye'nin daima harb-i kıtale koşup hücum eden süvari topluluğuna denildiğinden bahseder. İlk ayetteki ‘Dabh', atların koşu esnasındaki hızlı bir nefes sesi olan harıltı ve hohlamadır. Elmalılı dabh'ın köpek ve at koşarken görüldüğünü söyler. İkinci ayette ‘Kadh' çakmakla ateş çıkarmaktır. Bu da atların koşarken tırnaklarıyla (aslında nallarıyla) çarptıkları taşlardan ateşler çıkararak gitmeleriyle görülür. Ki bu, gece görülebilir ve hız eseri olabilir. Atların ayaklarından çıkan ateş, bu canlıların kuvvetlerine şehadet eder. Elmalılı Âdiyat suresinin Mekkî olduğuna ve o zaman da İslâm'da ne at ne de silah olmadığına işaretle bu ayetlerin istikbale ait haber verdiği yorumunda bulunur. Hatta, bu ayetlerin sadece atlara değil, süratlerle hücum eden motorlu akın vasıtalarının hepsine şamil olduğunu ifade eder (Yazır Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, Eser Neşriyat ve Dağıtım, c: 9, 1979: 6015-6018).

Hz. Süleyman (as), atlar hakkında “Fe kâle innî ahbebtu hubbel hayri an zikri rabbî/ Ben dedi, o (atların) hayrın sevgisini Rabbimin zikrinden dolayı sevdim” (38/32) demektedir. 8/60 ayetinde ise (Allahu âlem ki) atlar ayrı Elmalılı'nın bahsettiği motorlu hücum vasıtaları ayrı zikredilmiştir.

Derler ki, Hz. İbrahim ile Hz. İsmail, Kâbe'yi bina etmeyi bitirdiklerinde Allah, “Sizin için sakladığım hazineyi şimdi size vereceğim. Ecyâd dağının üzerine çık. Orada hazineyi çağır, o sana gelir,” diye vahyetti. İsmail (as), Ecyâd dağına çıktı. Allah'tan ilhamla öğrendiği duayı zikretti. Derken yeryüzünde ve Arab toprağında bulunan bütün atlar, Hz. İsmail'e icabet etti, çağrısına geldi. Hz. İsmail atlardan birinin alnından tuttu. At, böylece uysal oldu, ona boyun eğdi. İsmail o ata bindi, onu hizmetinde kullandı. Böylece at, sanki gökten İsmail oğullarına gönderilmiş gibidir: Müslümanlara.

Hz. Peygamber (asv) de bir hayl'e (ata) binip göğe çıkmıştı. Atlarımız uçmaktadır ve uçmağa taşımaktadır.

Atlar sürekli talim gerektirir. Savaş yokken bile varlıkları bir ritimdir. Bu varlıkların tımarı yapılmalı, arpa-saman-otu-suyu verilmeli, tayları doğunca onlar da eğitim programına alınmalıdır. Bir at, asgari üç kişinin istihdamını gerektirir. İyi yetiştirilmişse, son derece dik ve taşlı yokuştan aşağı inebilir. Açlığa dayanabilir, soğuğa/sıcağa/yorgunluğa tahammül edebilir. Sahibini sevmişse onu tehlikeden ve düşmanından koruyabilir. Denizde-nehirde yüzebilir. Uçurumdan atlayabilir. Bunları gerçekleştirmesi için kendisini merkeze alan bir toplum, varlığa çıkmalıdır. Atı talime alan insanlar atla birlikte talim de görürler. Cihad ruhu ile hayat bulurlar.

Şehir içlerinde ve şehirler arası kısa mesafelerde süratli yolcu ve mal taşımada kullanılabilir. Atların ihtiyaçları onlarca mesleği icbar edebilir, işsizliğe çare olabilir.  Atın sütü ve ağzı temizdir.

Atım yok ama iyi bir hayalim var. O dahi “at” sayılır.

Gitmek zamanı geldi. Dostlar beni hatırlasın.

 

YORUM YAP