Müslümanlar “eşya” kavramını terk edip “tüketim maddeleri” kavramını kullandılar. Bu kavram nedeniyle mevzuatta, ev-konut dahi “tüketim maddesi” sayılmaya başlanmıştır.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 3. Maddesi, 2003 yılındaki değişiklikle mal kavramının tanımını genişleterek ‘konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları' bu kanunun kapsamına dâhil etmiştir. Böylelikle malik artık ailesini muhafaza eden, mahremiyetini sağlayan taşınmazı, tüketilen bir nesne (meta) olarak kavramak zorunda kalmaktadır. Tüketim maddelerinin eskime ömrüyle üretildiği açıktır. Bu zihniyet değişikliği nedeniyle biz Müslümanlar artık konut amaçlı taşınmaz malların 40-50 yıl içinde tüketilmesini, yani yıkılacak derecede eskimesini yadırgamamaktayız. Kısacası eşyayı “tüketim maddeleri” olarak tanımlayan yeni zihniyet nedeniyle ev-hanelerimiz “meta”ya dönmüştür. Oysa ev-hane “namus”tur.
Benzeri şekilde otomobiller de metaya dönüştürüldü. Bugün en şatafatlı otomobil dahi, beş sene içinde sahibine yeni bir otomobil almayı dayatan eskime ömrüyle imal edilmektedir.
Bundaki amaç nedir? “Tasarruf sahibi”nin (mal-eşya üzerinde kullanım hak ve iradesine sahip kişinin) “tüketici”ye dönüştürülmesiyle hedeflenen şey, kişilerin ömürleri boyunca en az 2 kez gayrimenkul ve en az 5-6 kez otomobil satın almasını sağlamaktır.
Demek ki, Batı'nın imalat-üretim zihniyeti “tüketiciliğin sürekliliği”ne muhtaçtır. Kapitalizmin 5 mikrobunu 1) Faiz, 2) Vergi, 3) Darphane, 4) Banka Düzeni, f) Kambiyo olarak sıralayan bir politik söylem “faiz ve vergileri kaldırmak suretiyle, yani çok ucuz üretimlerin dünya pazarına sürülmesiyle” kapitalizmle baş edilebileceğini teklif etti ve şöyle dedi: “Bu ucuz üretimle faizci kapitalist düzenin rekabet edemeyeceği aşikârdır. Nitekim 20 sene evvel Japonya çok kalitesiz üretimle dış piyasalara girebildi, hem de kapitalist düzen içinde. Adil Düzen'in avantajı ise, çok çok fazladır. Japonya'nın bugünkü durumu bellidir. Aynı şekilde Kore, Tayvan önümüzdeki misallerdir. Yani çok ucuz üretimlerin dünya piyasalarında pazar bulamamaları imkânsızdır. Zaman içinde zenginleşen Türkiye, teknolojik araştırmalara da gereken önemi verecek ve Adil Düzen avantajı ile mutlaka Batılı ülkelerin önüne geçecektir (…) Faiz ve haksız vergileri kaldırmak suretiyle (…) teknolojik olarak biraz geri olan bir tesis, üretim maliyetlerini faiz ve vergi ile yükselten kapitalist sistemdeki ileri teknolojiye sahip tesisle rekabet edebilir.”
Biz bu teklifin Anadolu'nun bin yıllık nizam tasavvuruyla bağdaşmadığına işaret ediyoruz.
Kapitalizmin ileri teknolojik üretimi karşısında teknolojik olarak geri ülke tesislerinin çok kalitesiz emtiaları piyasalara arz ederek rekabet etmesini teklif eden bu ekonomik programın Ahîlik felsefesinin fütüvvet ahlâkı karşısındaki konumunu onaylayabilir miyiz? Bir malı eskime ömrü hesaplanarak imal etmek aslında “arızalı mal” imal etmektir.
Kapitalizm, “Planlı Eskime” kavramıyla yeniden yapılanarak “kullan at” kültürünü ve “tüketim toplumu”nu imal etti. Artık kapitalist dünya sistemin “planlı eskime” olmadan yürümesi imkân dışıdır.
Müslümanlar Ahîliğin marifetine dayanarak kapitalizmle baş edebilir. Bunun da yolu “dayanıklı eşya”lar imal edip kullanmaktan geçiyor. İnsanları her Allah'ın günü alış-veriş yapmaya zorlayan “tüketim malı” cenderesinden kurtarmak için Ahîlik felsefesine geri dönmek gerekiyor.
Yeşil Gazete'nin internet sitesinde kapitalizmin “Planlı Hızlı Tüketim” (Planned Obsolescence) politikası hakkında yazılmış önemli bir yazı var. Yazının en “vurucu” cümlesi şudur: “Üreticiler, tüketicileri daha sık ve tekrar tekrar görmek için aldatıyor.”
Yazıya göre konunun anlaşılması için The Light Bulb Conspiracy adlı belgeseli izlemek iyi bir başlangıç olabilir. Yazıdan yaptığım alıntı, belgeseli ve “planlı eskitme”yi şöyle anlatıyor:
“Bu ödüllü belgesel planlı hızlı tüketim hikâyesinin izini sürüyor. 1920'lerde ampuller ortalama 2500 saat dayanırdı, ancak 1940'a gelene kadar bu süre ortalama 1000 saate düştü. Belgeselde gösterilen resmi belgeler o zamanların en büyük üç üreticisi arasında yapılan gizli bir ticari anlaşma olduğunu açığa çıkardı. Bu anlaşmaya göre hiçbir ampulün 1000 saatten daha uzun süre dayanmaması gerektiği yönünde hemfikir oldular. Ürettikleri ampuller bu limitin ne kadar üstünde dayanırsa ticari birliğe o kadar ceza ödemek zorunda olacakları konusunda anlaştılar. 1932'de Berbard London “Ending the Depression Through Planned Obsolescence” (Planlı Hızlı Tüketim ile Krizi Aşmak) adlı kitabı yazdı. Tüketimi canlandırmak ve sürekli hale getirmek için hükümetin tüketici ürünleri için planlı hızlı tüketimi yasayla zorunlu hale getirmesi istendi. Ama şirketler bunu gizli gizli yaparken halka duyurmak ve yasayla zorlamak neden? Çünkü böylece ürünlerin kalitesini düşürme gereğini halka açıklamak gibi zor bir durumdan sıyrılmış olacaklardı. Dupont, naylon çorapları 1940'da icat ettiğinde, ürünler onları yapan mühendislerin eşleri ve kızları üzerinde denenmişti. Çorap kaçması gibi bir durum yaşanmamıştı. Bu kötü bir iş modeliydi. Böylece Dupont'un mühendislerine çorapları daha dayanıksız yapmaları emredildi. 1960 yılında kültür eleştirmeni Vance Packard, “halkı müsrif, borç batağına saplanmış, sürekli mutsuz bireyler haline getirmek için sistematik bir iş girişimini” açığa çıkaran The Waste Makers (Atık Üretenler) adlı kitabı yayımladı. Bu kitap, ticari menfaatler için sıradan insanların kandırılmasını anlatır” (https://yesilgazete.org/blog/2014/12/30/kapitalizmin-planli-hizli-tuketim-modeline-karsi-kendin-yap-gonulluleri/).
Müslümanlar dünya kapitalizmiyle nasıl baş edecekleri hakkında halis niyetle fikir üretmeye çalıştılar. Ancak bu fikirleri üretirken Anadolu'yu şenlendiren Türkmen-Ahîlerin 10-13. yüzyıllar arası ortaya koydukları fütüvvet marifetine yaslanmadılar. Anadolu'ya Horasan'dan gelerek bu toprakları İslâmlaştıran ve Bu Ülke'yi “Anadolu İrfanı” denilen şeyle tanıştıran Abdal-Gazi-Bacı-Fakı zümrelerinden oluşan Ahîlerin karşısında dönemin süper-gücü Bizans vardı. Ne oldu da Bizans, bu göçebe denilen, baldırı çıplak Türkmen adam-kadınları karşısında tekasürcü ekonomik sistemini koruyamadı? Bizans karşısında konumlanan Türkmen aklı, nasıl oldu da zamanın ekonomik sistemini bozan bir eşya üretimi ve kullanımı gerçekleştirdi?
Bu soruların cevabı geçimlik ekonomidir. Zamanın tereke defterlerine baktığınızda zengin-fakir kişilerin aynı eşyaları kullandığını ve bu eşyaları bir kez alıp mirasçılarına bıraktıklarını görürsünüz.
Bizim bu mirastan yürümemiz gerekir.
Lütfi Bergen
lütfibergen (@BergenLutfi) | Twitter
'Anadolu İrfanı'nı yaşatmak açısından müeyyide oluşturmak Adil Düzen'in ağır sanayi hamlesinin temelidir. Ne üretileceğine karar vermek ise başka bir konudur.