Sehl ibni Sa'd es-Saidi bir kadınla evlenmek isteyince Hz. Peygamber (asv) mehir vermesini istedi.
Sehl ibni Sa'd es-Saidi'nin fakirliğinden dolayı bu mehri ödeyemeyeceğini anlayan Hz. Peygamber bu kez “Demirden bir yüzük de olsa mehir ver” dedi.
Ancak sahabe, bunu da ödeyebilecek maddi güçte değildi. Bunun üzerine kendisine Kur`an'dan ne bildiğini sordu ve “Onu sana bildiğin Kur`an karşılığında verdim” buyurdu.
Buhari'de yer alan bu rivayet nedeniyle bazı fakihler, Kur'an'dan bir miktar ezberletmenin mehir kabul edilmesinin mümkün olduğu içtihadında bulundular.
Bu fıkıh, 1980 kuşağı genç kadınları tarafından amel edildi.
Üniversite eğitimi için kentlere gelen kadınlardan yaşadıkları bilinçlenme neticesi tesettüre girenler, edindikleri “örtülü kimlik” nedeniyle hem aileleri, hem fakülte yönetimleri tarafından dışlandılar.
O koşullarda Türk toplumunun yapısıyla çatışmalı kimi tercüme eserlerin etkisiyle baba ocağına geri dönüşü mümkün kılacak bir dinî düşünce fırsatı bırakılmadığından, maddi kıymeti olan bir mehir yerine “bir iki ayet ezberletmenin de mehir kabul edilebileceği” içtihadına dayanan evlilikler gerçekleşmiştir.
Yukarıdaki rivayetin (Buhari, hadis numarası: 5239) kritiğinde unutulmuş olan Sehl ibni Sa'd es-Saidi'nin bildiği Kur'an'ı aynı şehirde (Medine'de) yaşayan kadının niçin bilmediği hususudur. Sehl ibni Sa'd es-Saidi, Ensâr'ın Hazrec kabilesindendir. Hicretten beş sene evvel doğduğu rivayet edilir. Hudeybiye Antlaşması ise 628'de (hicretin 6. yılı) yapılmıştı.
Bu antlaşma, Mekke'den Medine'ye erkek hicretini yasaklıyor ve fakat kadınların hicretine bir yasak getirmiyordu. Bunun üzerine Mekke'de Müslüman olan kadınlar Medine'ye hicret etmeye başladılar. Kadınların hicret etmesi üzerine onların toplumsal statülerini belirleyecek bir fıkıh ihtiyacı belirdi. Zira hicret eden kadınların bir kısmı evli idi. Müşrik eşleriyle nikâhları devam edecek miydi?
Hicret eden Müslüman kadınların fıkhını belirleyen ayet bu müşkülü kaldırmıştır:
“Ey iman edenler. Hicret etmiş olan mü'min kadınlar size geldikleri zaman onları imtihan edin. Onların mü'min hanımlar olduğunu bilirseniz bundan sonra onları kâfirlere geri döndürmeyiniz. Onların kâfir eşleri tarafından verilmiş mehirlerini iade edin” (60 Mümtehine 10).
Ayetin delaletiyle Medine Müslüman toplumu hicret eden evli kadınların mehirlerini Mekke'deki kâfir eşlerine ödedi.
Bu ayet, mehir ödeyen şahıs müşrik dahi olsa, Allah'ın evlilik fıkhına dair hukuku üstün tuttuğuna delil sayılmalıdır.
Böylece Medine'de mehirleri ödenmiş dul kadınlardan oluşan ve fakat Kur'an'ı bilmeyen bir topluluk meydana geldi. Bu kadınlardan bazılarının mehirlerinin tayinini Hz. Peygamber'e bıraktığını görmekteyiz.
Sehl ibni Sa'd es-Saidi'nin evlilik niyeti işte bu kadınlardan birine yönelmişti. Kadın, mehrinin tayinini Hz. Peygamber'e bırakınca, Sehl ibni Sa'd es-Saidi kendinde cesaret bularak onun kendisiyle evlendirilmesini talep etti. Bu sahabe, Bedir, Uhud gibi savaşlara o tarihlerde henüz çocuk yaşta olduğundan katılamamıştır. Dolayısıyla savaş geliri bulunmamaktaydı.
Medine'de kurulan toplum, getirdiği sosyal ilkelerle kişiyi sokaklara terk edilmişliğe de maruz bırakmayacak şekilde kardeşlik tesis etmiş, muavenet (yardım) tasavvuru temelinde inşa edilmişti. Anlaşılan o ki, Sehl ibni Sa'd es-Saidi'nin nafaka temini bakımından bir endişesi bulunmamaktaydı.
Hz. Peygamber (asv) Mekke'deki evliliğine ait mehri Müslüman toplumun muavenetiyle (yardım) ödenen kadını, fakir ve bir demir yüzük kadar dahi serveti bulunmayan Sehl ibni Sa'd es-Saidi ile evlendirdi.
1980 kuşağı kadınlar ise baba/akraba ocağının muavenet toplumundan ideolojik olarak kopmakla Simmel'in kent (metropol) toplumuna düşmüşlerdi. Metropol toplumunda, herkes herkesin kurdu idi.
Mehirsiz evlenmek böyle bir toplumsal alanda yanlış bir içtihattı.
Müslüman erkekler en azından mehr-i misil kavramını hatırlamalıydı.
Hocam bahsettiğiniz 1980'de evlenen hanımların kuşağını ben robadan elbiseli, eşyasız eve talip ablalar kuşağı olarak isimlendiriyorum. 1980 de doğmuş ve 28 şubatta okullardan biri olarak kendi kuşağımı ise, arafta kalmış proje olarak yetiştirilmiş bir kuşak olarak isimlendiriyorum. Naçizane aşağıda linki olan yazıyı geçtiğimiz 28 şubat için yazmıştım. http://www.star.com.tr/acik-gorus/arafta-kalan-kusak-bugun-ne-yapiyor-haber-1316000/