Can Kemal Özer

Yahudilerin bu çarşıya girmesi yasak

01.01.2016 05:30:13

Bir Yahudi bir pazara girmiş ise oranın namusu elden gider. Üretim ve iktisadınızı Yahudi'ye teslim etmekle, bir zehri kasten içmek arasında bir fark olamaz.

Kıymetli dostum Lütfi Bergen'in önceki günkü “Yahudi meselesi, Marks ve Nurettin Topçu” başlıklı yazısını okuduğumda, defaten yazdığım bir meseleye yeniden temasın iyi olacağını düşündüm. Lütfi beyin başlığı hem anlamlı, hem de ferasetli bir bakıştı. Yaptığı nakiller ise muazzam…

Çünkü ortada yazılıp çizildiği gibi bir “Filistin meselesi” yok. Aksine “Yahudi meselesi” var. Üstelik ta Nuh (a.s.) sonrasından beri böyle. Kıyamete dek de olacağına göre, bize düşen Yahudi'den uzak olmak ve onu bizden uzaklaştırmak.

Ancak “Yahudileşmek” diye daha mühim bir meselemiz var. Üstelik bu zenginleştikçe, para ile temasımız güçlendikçe daha da artan büyük bir dert. Dostumuzun yazısından birkaç iktibastan sonra, işi Hz Peygamber (s.a.v.) dönemine kadar götürerek konuyu izaha gayret edelim.

Merhum Nurettin Topçu: “Evrensel zulmün yaşatıcıları en başta Yahudilerdir. Onun pençesi altında inleyen insanlık, büyük sermayenin menhus zaferlerini zaman zaman alkışlamakla da kendini avutuyor. Yahudi parayı, para Yahudi'yi kullanır. Yahudi paraya, para Yahudi'ye tapar. Zira Yahudi olmasa, para belki de sahipsiz kalacaktı. Belki insanlar alın teriyle yaşayacaklardı. Yahudi ile alış veriş etmemek, Yahudi'yi besleyen ellere uzanmamak, Yahudi sermayesini vatanın temiz toprağından dışarı atmak için insanca şeref ve hak müdafaası yapma yolunda lüzumlu bir projenin ana hatlarını birlikte çizelim…” (Topçu, AN, 1997: 182, 210, 217).

Yahudi Marks ise “Yahudi'nin gizini onun dininde değil, dininin gizini gerçek Yahudi'de arayalım. Nedir Yahudiliğin dünyasal temeli? Pratik gereksinim, özel çıkar. Nedir Yahudi'nin bu dünyalık dini? Bezirgan/lık. Bu dünyalık tanrısı? Para! Biz demek ki Yahudilikte, şimdiki zamanın genel anti-toplumsal bir öğesini görüyoruz. Yahudi'nin toplumsal özgürleşmesi, toplumun Yahudilikten özgürleşmesidir. Para, İsrail'in kıskanç tanrısıdır, önünde başka hiçbir tanrı varlığını sürdüremez. Para insanın tüm tanrılarını aşağılar ve onları metalara çevirir. Yahudi dininde para insanın erdemidir…”  (Marks, Yahudi Meselesi, Sol Yayınları, 1997: 44-45, 49, 52).

Ulemanın kahir ekseriyetine göre, bir Müslüman, Yahudilerden -zaruret kadar- gıda dışında bir şey alırsa nefsine zulmetmiş olur. İmam Malik ve Kalşanî ise, Yahudi'den gıda alımını bile hoş görmez. Hele onlar günümüzde Yahudi'nin gıdayı ne hâle getirdiklerini görse, değil hoş görmemeyi, kesin bir dille bunu bile nehyederlerdi.

Malum, Efendimiz (s.a.v.) Medine'ye hicret ettikten sonra ilk yaptığı işlerden biri de “Medine Pazarı”nı inşat etmekti. Önce “Nebit çarşısı” ve Kaynuka Yahudilerinin alışveriş mekânlarını gezdiler. Yahudilerin kontrolündeki bu yerlerin Müslümanlar için münasip olmadığını beyan buyurduktan sonra, Sahabe'den bir zatın gösterdiği araziyi beğenir ve oraya mübarek ayağını vurarak: “Burası sizin çarşınız/pazar yerinizdir. Burası hiç kaldırılamaz bir çarşıdır” buyururlar.

Hz Muhammed (s.a.v.) tesis ettiği yeni pazarda/çarşıda sabit yer edinmek, çığırtkanlık/reklam yapmak, yalan yere yemin etmek, aldatmak, ayıplı mal satmak, vergi toplamak yasaktı. Ve aldatanların Müslümanlardan olmadığı ilan edilmişti.

Bu kurallardan maksat hem Müslümanları Yahudilerin ifsad edici hallerinden muhafaza etmek, hem de İslam ticaret ahlakını inşâ etmekti. Daha kapsamlı biçimiyle “İslam İktisadı”nın temellerini atıyordu Hz Peygamber (s.a.v.)

O zaman tacirlere facir/füccar denilirdi. Allah (c.c.)'ın Elçisi (s.a.v.), bu ismi “tacir/tüccar” olarak değiştirdiler. 1920'lerin Paşası ise muhalefet için kelimeyi “tecim/tecimer” yaptı lakin şükür tutmadı.

Allah'ın Rasülü (s.a.v.) buyururlar ki: “Muhakkak ki şeytan, boş laf, yalan ve yemin, alım satımda hazır bulunur. Siz alım satıma sadakayı karıştırınız. Tüccar, kıyamet günü füccar olarak diriltilecektir. Allah'tan korkan, iyilik ve doğruluk yapanlar müstesna!” (Tirmizî, Sünen 515-516, İbn-i Mâce Sünen 726)

Yahudi'nin ürettiği ve kontrol ettiği liberal kapitalizm, her şeyi üretmeyi ve kullanmayı meşru kılar. Bunun içinde her şeyin “ihtiyaç” olduğu tezini ileri sürüp dayatır. İslam ise sadece israf ve gösteriş içermeyen zaruretlere izin verir.

İslam, Yahudi liberalizminin ihtiyaçların sınırsız ama kaynakların sınırlı olduğu safsatasını reddeder. Zira ne ihtiyaçlar sınırsızdır, ne de kaynaklar sınırlı. Kaynaklar sınırlı olsaydı, yeryüzünün içilebilir suyu binlerce kez biterdi. Toprak bir daha hiçbir şey bitirmezdi. Son asırda yeri hallaç pamuğundan beter ettiler de, kaynakların hiçbirini bitiremediler. Zira Allah (c.c.) yoktan var eden, var olanı bereketlendiren, yarattıklarının tümünü eksiksiz rızıklandırandır.

Yahudi ile bilinç ve ruh olarak Yahudileşmiş olanlar bunlara inanmaz. Ama Mü'min için aksi mümkün değil. Onlar insanları tüketim canavarına çevirmek için moda denilen illeti, reklâm denilen yalan makinesini devreye sokar.

İslâm iktisadı, ihtiyacı, kişilerin hayatlarını insanca sürdürebilmeleri için gerekli olan temel tüketim maddeleri ile sınırlar. Bir Müslüman piyasa için değil, zaruri ihtiyaç nisbetinde üretebilir. Biz talep var diye ölçüsüzce üretemeyiz. Çok üretmek de israftır.

İslâm daha doğrusu Hz Muhammed (s.a.v.), Müslümanları ve insanları Yahudilerden ve Yahudileşmekten korumak için “Hisbe Teşkilâtı”nı kurmuştur. Yahudi'nin maksadı, günahı umumileştirmektir. Üstelik bunu ne pahasına olursa olsun yapmak ister. Faiz, çevre kirliliği, tohumun yani harsın ve neslin ifsadı için tüm gücünü seferber eder. Dahası muharref Tevrat'a rağmen yapar bunu.

Onun aslı görevi kirletmektir. Müslüman'ın midesine, imanına ve aklına göz dikmiştir. O pazarımıza göz dikmiş, yalanı, hileyi, aldatmayı asli unsur haline getirmiştir. Müslüman satıcıyı da Müslüman alıcıyı da kendine benzemiştir.

O sadece Mescid-i Âksa'mıza değil, pazarımıza da girmiş ve namusumuzu çiğnemiştir. Aklımıza ve neslimize karışmıştır. Biz ise ihtiraslarımız yüzünden, onun pazarımıza göz dikmesine razı olmak gibi büyük bir günahı işledik.

Şimdi yapılması gereken, onu bu pazardan kovmaktır. Çarşı pazarları düzeltmeden yani ‘Medine Pazar'ında tesis edilen ahlâkı yeniden tesis etmeden Müslümanlar düzel(e)mez. Müslümanlar düzelmeden, dünyanın gidişatı düzelmez. Kimse kimseye bakmasın öyle. Herkes kendinden başlamalı işe, hem de hemen.

OKUNACAK KİTAPLAR

Endülüs'te Hisbe Teşkilatı, Dr Mustafa Hizmetli, Diyanet Vakfı Yay.

Asr-ı Saadet'te Yönetim-Piyasa İlişkisi, Cengiz Kallek, Klasik Yay.

 

YORUM YAP