Türkiye'nin, özelde ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kudüs-ü Şerif'e gösterdiği ihtimam her türlü takdirin ötesinde. Özellikle de Arap rejimlerinin Siyonizm'e teslim olduğu bu günlerde daha da anlamlı.
Zaten günümüz şartlarında Kudüs'e Türkiye'den başka sahip çıkabilecek bir ülke de yok.
Var olanların iktisadî güçleri yetse dahi siyasî güçleri yetmiyor.
Bunun en önemli örneklerinden biri Katar.
Katar iktisaden Türkiye'den güçlü olmasına rağmen siyaseten bu güce sahip değil.
Aynı durum Suudi Arabistan için de geçerli… Lakin Suudilerin Kudüs umurunda bile değil. İşleri güçleri tahtlarını korumak…
Bu bize ‘iktisadî güç olmaksızın siyasi güç imkânsız' tezinin de tek başına doğru olmadığını gösterir.
Evet, siyasi güç için iktisadi güç gereklidir ancak yeterli değil.
Türkiye'yi güçlü kılan şeyler ise, iktisadi gücü, siyasi gücü, tarihi mirası, mevcut yönetimin iradesi, Müslüman toplumların yüklediği amaç. Bunların bir bütün olarak ele alınması gerekir.
Bu vesileyle, Türkiye'nin Filistinliler yani Müslümanlar ile işgalci İsrailliler arasında uyguladığı hatalı vize uygulamasına temas gerekiyor.
Türkiye'nin Dışişleri Bakanlığı'nın resmi web sitesine girdiğimiz zaman iki ülkeye uygulanan vize rejimleri ve mütekabiliyetleri hakkında bilgiler görüyoruz.
KABUL EDİLEBİLİR ŞEY DEĞİL
Bakanlığın sitesinde Filistin için, diplomatik pasaport hamillerinin bir aya kadar ve transit geçişlerinde vizeden muaf olduğu belirtiliyor. Filistin'in diğer resmi pasaport hamilleri ile tüm umumî pasaport hamillerinin ise vizeye tabi olduğu kaydedilmiş.
İsrail'e gelince, resmi ve umuma mahsus pasaport hamillerinin 90 gün süreyle vizeden muaf olduğu belirtiliyor.
Haksızlık bununla da sınırlı değil.
Herkesin malumu olan sınır kapılarında uygulanan zulümler söyle dursun, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları hem Filistin'e hem de İsrail'e giderken, İsrail makamlarından vize almak zorunda.
Yani mütekabiliyet yok, uygulamayan da biziz.
Diğer yandan İsrailliye serbest, Filistinliye yasak.
Ya da şöyle diyelim, Siyonist, bazıları ise terörist Yahudi'ye verilen haklar, derdi ile dertlendiğimiz kardeşimiz Müslüman Filistinli için geçerli değil.
Türkiye'nin acilen bu yanlışa son vermesi, hem tutarlılık, hem de duyarlılık açısından elzem.
Bizim Yahudilerin, kan, gözyaşı ve sömürü ile kirlenmiş parasına ihtiyacımız yok.
Ama Filistinli mazlumların duasına muhtacız.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun buna derhal son vererek mütekabiliyet esasına geçmesini bekliyoruz.
Ya da Cumhurbaşkanımız, yiğit adam Recep Tayyip Erdoğan'ın müdahale ederek bu yanlışlığı gidermesini bir Müslüman, bir vatandaş, bir insan olarak hassaten istirham ediyoruz.
Vesselam!
İŞTE BAKANLIĞIN SİTESİNDEKİ METİN
Zaten Müslümanım diyenlerin çoğununda ilmihalden fıkıhtan haberleri yok. Biz üniversitelerde amaçsız bilgilerle ömrümüzü potansiyelimizi çürütüyoruz. IQ yu aşırı yorup EQ muzu köreltiyoruz. Bu konuda biraz düşünüp benim kolayca yapamayacağım az bilinen bulunan kitaplardan bilgi toplama ve böyle bir yazı yayınlasanız. Bence eğer geniş çaplı bilgi ve düşüncelerle ele alırsanız bize çok faydası olur. Haddimizi aştıysak özür dileriz teşekkürler.
Hocam merhaba konuyla alakalı değil ısmarlama gibi oluyor ama ben eğitim sisteminin bozukluğunu bürokrasinin bozukluğunu korumak için bir kalkan olarak kullanıldığını düşünüyorum. Ezberci eğitimin IQ ya aşırı ve nisbeten anlamsız yüklenmesi duygusal zekayı geriletiyor, insanı ya isyana ya vicdansızlığa ya umursamazlığa ya da aptallığa yol açıyor, içlerinden bürokrasiye yükselenlerde ciddi oranda sağlıklı bir akıl ve vicdandan yoksun olarak işlerini yapıyorlar.
Aynen öyle. Bunu şimdi sizin söylediğiniz şekilde, gerektiği gibi uygulanması için sizler gibi değerleri insanların farkedip uyarması mı gerekiyor! Vay arkadaş. Bunların aklı nerede diyesi geliyor insanın.