Cumhurbaşkanımız Erdoğan hem FETÖ'nün, hem de küresel aktörlerin abluka altında tutmak istediği yegâne kişi. Kendisine yönelik tehdit, 15 Temmuz öncesine oranla her açıdan onlarca kat arttı.
Zat-ı âlilerinin sık sık “bu yola kefenimizle çıktık” dediği herkesin malumu. Erdoğan'ın kefen giymeye hakkı var mı? Eninde sonunda hepimiz giyeceğiz elbette ama O'nun bugünlerde buna hakkı yok. Zira milletin, ülkenin, ümmetin hatta diğer mazlumların kendisinden beklentisi çok yüksek. Maazallah aksi millete, İslam ümmetine çok ağı gelir.
Adımızı unutabiliriz ama hep kazanmaya alışmış olan terör örgütü FETÖ'nün, kaybettiği 15 Temmuz sonrasında Türkiye'den ziyade beyne yöneleceğini aklımızdan çıkarmamız gerekiyor. Önlem almak, temizlik yapmak artık kendisi için farzı ayın! Çevresindeki bazı isimlerin maskeleri beklenmeden yırtılmazsa hiçbir şartta güvende olamaz. İç, dış seyahatlere, güvenlik ekiplerine, yenilip içilene, gelen hediyelere, eline verilecek eşyalara, çevreye, musâfahalara ve daha fazlasına azami dikkat!
Karaktersizliğin, ihanetin kişilik haline geldiği bu puslu günde ben olsam en çok güvendiği ve en yakındakilerden başlardım işe. Baba-2 filminde gördüğümüz tecrübenin kimseye yararı yok.
15 Temmuz vesilesiyle çok uzun zamandır görüşme imkânı bulamadığımız eski arkadaşlarla buluşma / haberleşme imkânımız oldu. Arayanların hepsinin ilk cümlelerinden biri “sana haksızlık ettik bağışla” türünden cümlelerdi.
En ilginci de 2003 yılında, “Tayyip Erdoğan'ın dostlarına karşı son derece vefalı bir insan olduğu söyleniyor. Erbakan hoca da olduğu gibi inşaallah çevresi onun vefasını suiistimal etmez. Bundan daha tehlikelisi ise papaz Gülen'in, etrafını örümcek ağı gibi sarmasıdır” dediğimi söylendiğinde, bunu ne zaman ve nerede söylediğimi hatırladım.
Ah keşke haksız çıksaydım!
Bu fakiri çok iyi tanıdığı için hiçbir zaman beni kendileri arasına çekmeye çalışmayan FETÖ'cü bir arkadaşım vardı. Yıllardır kendisini görmedim ve ulaşamadım. Tövbe etmiş olacağını sanmıyorum. Zira Allah'tan çok terörist Gülen'e güveniyordu.
Görüştüğümüzde emniyet müdürüne, valiye, milletvekiline, şuna buna yaptıkları ziyareti anlatırdı. Bir gün sordum “bunların hepsi sizden mi” diye. “Hayır, ama bir gün olacaklar” dediğinde “nasıl yani” dedim. Her bürokratın kimden olduğunu bildiklerini, nabzına, huyuna, suyuna göre yaklaştıklarını söylediğinde “sakala göre tarak, nabza göre şerbet, çaktırmadan abluka, zaafları fırsata çevirme” dediğimde konuyu değiştirdiğini hiç unutamam.
Bu hainler, Reis'in etrafını muhtemelen ta 80 öncesi MSP'nin gençlik kolları başkanlığı yaptığı zamanda örmeye başladılar ağlarını. FETÖ lideri kendisi gibi şeytani kabiliyetlerle donatılmış adamlarını merhale merhale il başkanlığı, belediye başkanlığı, genel başkanlık, başbakanlık dönemlerinde Reis'in itibar ettiği kuruluş ve yapıların adamları veya bağımsız gibi davrandırarak yerleştirmiş olabilirler. Bunlar Reis'in bir dediğini iki etmeyen, referansları da Reis'in şüphesini çekmeyecek güçlü kimselerden olmalı.
FETÖ gerçeğini millete anlatmak için 15 yıl çırpınan Nurettin Veren, Reis'in etrafına yerleştirilen eski şeytanları mutlaka biliyordur. Bu çakalların en büyük özelliği, şeytanı dahi hayran bırakacak kadar gizlenme yeteneğine sahip olmaları. “Bu değil” dediğiniz kişinin FETÖ'cü çıkma ihtimalinin yüzde 50'den az olacağını sanmam.
Bu yüzdendir ki, Reis temizliğe devletten değil, “kadim dostum” dediği yani çok güvendiği kişiler arasında yer alan muhtemel hainlerden başlamalı. Bunlar sadece FETÖ'cü değil, başka yapılar, devletlerin ve istihbarat örgütlerinin adamı da olabilirler ve öyledirler de.
MASKELERİ YIRTMANIN TAM VAKTİ
Nurettin Panikli'yi kamudaki FETÖ'cülerle ilgili açıklamasını eleştiren bir yazı kaleme almıştık. Şükür ki, AK Parti bir genelge ile parti teşkilatlarının FETÖ'cü teröristlerden temizlenmesi yönünde bir adım attı. Şimdi soru şu, AK Parti bunu başarabilecek mi? Buna inanmak istiyorum ama endişemiz büyük.
FETÖ'nün yayılma stratejisini bilen bir kimse kabineden temizlik görevlisine kadar el an AK Parti'nin her kademesinde kripto FETÖ'cü olduğundan şüphe duymaz.
TBMM'ye girin ve milletvekillerinin özgeçmişlerine bir bakın. Bununla yetinmeyin şöyle biraz detaylara nüfuz edin. Akrabaları, yakınları, karıları, kocaları, kızları, oğulları, damatları kim, nerelerde görev yapıyor, nerelerde okumuş bir bakın. Çok ilginç detaylar göreceksiniz. Afrika dilleri bilenlerden, 40'a yakın ülkede eğitim faaliyeti yürütenlere kadar neler göreceksiniz neler. Şimdilik bu kadarı ile yetinip devam edelim.
Kurucuların, her eski ve mevcut bakanın, MYK, MKYK üyelerinin, eski ve mevcut milletvekilinin, genel merkez ve il-ilçe başkanlarının, ekiplerinin ve çalışanlarının tüm hayatı yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Bu yapılırsa şok üstüne şok yaşayacağınızı garanti etmeye gerek yok sanırım. Zira bu işin ikinci kredisi yok. İfşa edilebilirlerse ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Eğer siz, kimin hain olduğunu bilmiyorsanız, diğer hainleri nasıl temizleyeceksiniz? Mesela para ile ilgili bakanlıklardan birinin FETÖ'cülüğü ayyuka çıkmış ama Bakan tarafından korunduğu iddia edilen bir Genel Müdür, kurumundaki kriptoları işten atar mı? Gelecek ihbarları değerlendirir mi? Boşalan yerlere yeni kriptoları yerleştirmez mi?
FETÖ'NÜN AKIL HOCALARI NE DİYOR?
Gölge CIA olarak bilinen STRATFOR'un 2010 yılındaki “gizli” iç yazışmalarında şunlar yazıyor:
"…Mesela, bir Gülenci öğrencinin üniversite sonuçları, İstanbul'un en elit üniversitesine girmesini gerektirirken, Gülenciler kendi varlığını artırmak için askeri okula girmesi için teşvik ederler. Askeri akademide iken, öğrenci sessizce onun Gülenci hocası ile temas halinde kalır, ancak dini eğilimleri ortaya çıkmadan ve onun terfisini engellememesi için dikkatli olması gerekecektir. Bir kez asker, polis, yargı içine giren öğrenciye Gülenci hocası rehberlik etmeye devam edecektir. Bunlar daha sonra stratejik kurumlara yerleştirilir. Ayrıca Gülen hareketi öğrencilere ücretsiz konut gibi pek çok imkân sağlayarak öğrencilerin ailelerinden uzakta şehirlerdeki üniversitelere gitmeleri için genç takipçilerini ikna ederler…"
Evet biz bunların hepsini biliyoruz. Temel eksiğimiz ise, bu çakallar ordusunun içimize sızmış, bedenimizi, benimizi kuşatıp kanser yaparak hayatımıza son verecek kadar sinsi olduğunu anlayamamamız. Bu sadece liderler için değil, hepimiz için geçerli. Biri anlatıyor: “Oğlum 25 yıldır FETÖ'cüymüş, yeni haberim oldu!”
Neymiş, oğlu 25 yıldır FETÖ'cüymüş babası yeni öğrenmiş. Bilmem anlatabildim mi?
FETÖ'yü en iyi bilen kişi olan Nurettin Veren, ekranda Erbakan'ın 1967'de Gülen'e ‘parti kuralım' teklifinde bulunduğunu, Gülen'in ise “Siyasi iktidarlar gelip geçicidir. Kalıcı iktidarlar yerleştirilmiş kadrolardır” dediğini aktardı ve ekledi: 1996'da hiç sevmediği Erbakan Hoca'nın hükümet kurmaması için çetesine beddua seansları yaptırdığını, Demirel'e iki kez sahte darbe ihbarında bulunduğunu anlattı.
Gülen'e insanüstü bir güç vehmet doğru değil, ama bunun bir insan olmadığını, şeytanla irtibatlı bir hannas olduğunu, elinde bulundurduğu gücün bir ahlakının bulunmadığını sakın ola aklımızdan çıkarmayalım.