Faruk Sümer'in “Oğuzlar” kitabında “Oğuz Adının Menşei” başlıklı bir bölüm yer almaktadır. Sümer, Macar bilginlerinden J. Nemeth'in, Oğuz sözünün ok+uz kelimelerinden müteşekkil saydığını belirtir. Bu görüşe göre ‘ok', oymak (kabile) manasındadır, ‘z' ise çokluk-cemi edatıdır. Böylece “oğuz”, “boylar” anlamına gelmektedir (Sümer, 1999: 20). Ancak Sümer, ‘k' harfinin ünlü ile başlayan bir ekle birleştiğinde ‘g' harfine dönmediği ifade edilerek Nemeth'in görüşüne itiraz edildiğini yazar.
Faruk Sümer, J. Marquart'ın Oğuz'un ok+uz kelimelerinden müteşekkil olduğu görüşünün gerekçesini kabul etmez. “Marquart'a göre ok ‘ok', uz da ‘adam' demek olup, oğuz ‘oklu adamlar' (pheil manner) manasına gelmektedir. Marquart'ın bu görüşü ilim âleminde kabul görmemiştir. Çünkü Türkçede adam manasına gelen ‘uz' şeklinde bir kelime yoktur” (Sümer, 1999: 19).
Faruk Sümer'in oğuz kelimesi hakkında görüş aldığı bir başka bilgin de D. Sinor'dur. Sinor'a göre Oğuz, ‘öküz' ile ilgilidir. Sinor'un görüşüne kuvvetli dilbilgisi delilleriyle L. Bazin'in karşı çıktığını ancak onun da Oğuz'u ‘tosun' kelimesiyle ilişkilendirmekle hata ettiğini söyler: “Türk lehçelerinde tosun (jeune taureau de deux ans=iki yaşında genç boğa)manasına gelen Oğuz şeklinde bir kelime yoktur” (Sümer, 1999: 20).
Sümer'in naklettiği bir başka görüş de J. Hamilton'a aittir: “J. Hamilton ise Oğuz'un ‘oğuş'dan geldiğine inanıyor. Fakat Oğuş, Gök Türk kitabelerinde, bazan Oğuz ile aynı cümlede geçmekte olup, sadece akraba ve aile manasına geliyor” (Sümer, 1999: 20).
Sümer, “Bu görüşler arasında gerçeğe en yakın olanı, bize göre Nemeth'in görüşüdür. Ok+uz'daki ‘k', söylene söylene pekâlâ ‘g'ye dönüşebilir” diyerek meseleyi kapatır (Sümer, 1999: 20). Sümer'e göre ‘Kırkız' kavim adı da şimdi ‘Kırgız' şeklinde telaffuz edildiğinden Oğuz'un manası da ‘Oklar' demektir. ‘Ok', oymak manasında Batı Gök Türkleri'nde kullanılmaktadır (Sümer, 1999: 20).
Faruk Sümer'in kitabının 1999 baskısı ile 1972 baskısı arasında bazı farklar bulunmaktadır. 1972 baskısında J. Nemeth'in görüşünü Hüseyin Namık Orkun'un “Oğuzlara Dâir” kitabından aktarmaktadır: “J. Nemeth, Oğuz sözünü ok+uz şeklinde tahlil etmiştir. Ona göre ok, boy (kabile), uz'da cemi edatıydı” (Sümer, 1972, 1).
Sümer'in kitabının 1972 baskısında “Orta Asya'da ilk defa olarak teşkilâtlı ve büyük bir imparatorluğu, Çinliler'in Hiung-nu adını verdikleri kavim kurmuştur. Bu kavim, ilim âleminde “Türk” asıllı kabul edilmiştir (…) M.Ö. 209 yılında bu kavmin başına Çinliler'in Mao-Tun (yahut Me-Te) dedikleri bir hükümdar geçti (…) Mao-Tun ve haleflerinin bir sıra yüksek çifte kumandanları olup, bunlar birbirlerinden sol ve sağ olarak ayrılıyorlardı. Bundan Hiung-nu imparatorluğunun dayandığı elin sol ve sağ olmak üzere iki kola ayrılmış olduğu neticesi çıkarılabilir. Yine Çin kaynakları geniş Hiung-nu imparatorluğunun 24 kumandan tarafından idare edildiğini yazıyorlar. Bundan da Hiung-nu elinin 24 boydan meydana geldiğini söylemek mümkündür” der (Sümer, 1972: 2).
Faruk Sümer'in bu ifadeleri Hüseyin Namık Orkun'un kitabında da vardır. Hüseyin Namık Orkun, “Ok kelimesi en eski zamanlarda kabile manasına gelirdi. ‘Ok' eski Türklerde muayyen bir cemaatin heyeti umumiyesi idi, ki kabile, boy veya muayyen miktarda insan kütlesi demektir. Gazneli Mahmud kendisine tâbi olan Selçukîlerden asker iktiza ettiği vakit ne kadar gönderebileceklerini sorunca şu cevabı almıştı: Bir ok gönderirseniz on bin asker göndeririz” (Orkun, 1935: 5) der.
Hüseyin Namık Orkun'a göre Oğuzları diğer toplumlardan ayıran olgu teşkilat biçimleridir. Oğuzlarda bir ikili bir de yirmi dörtlü sistem vardır: “Şimdi bu teşkilâtı birer birer tetkik edelim: Oğuz han evlâtlarını ikiye ayırıyor. Birisine Üçok diğerine Bozok namını veriyor. Üç-Ok üç kabile demektir. Filhakika Üç-Oklar üç kısımdan ibaret olduğu gibi Bozoklar da aynıdır. Bu iki teşkilât Hiung-nularda da aynen vardı: Hiung-nu hükümdarı Mao-tun'un maiyetinde iki büyük kumandan vardı. Memleketini bu iki büyük kumandan ile idare ederdi. Bunların biri sağ, diğeri sol yani biri şark, diğeri garp kumandanı idi. Bunlar kral namını haiz olup ülkelerini müstakil bir surette idare ederlerdi. Sol taraf kıralı Şan-koy'da, sağ taraf kıralı da Jen-gan-fu'da otururdu” (Orkun, 1935: 10).
Hüseyin Namık Orkun'un ifadesiyle Selçuklularda da aynı sistem tatbik bulmuştur: “Selçukîlerde sağ-kol beylerbeyi, sol-kol beylerbeyi vardı. Sağ-kol beylerbeyliği Kayı ve Bayat kabilesinin beyine sol-kol beylerbeyliği de Bayındır ve Çavundur beyine verilmişti. Bu çağda sağ-kol beylerbeyi Kayı boyundan Aşut Bey, sol-kol beylerbeyi de Bayındırdan İbrahim Bey idi” (Orkun, 1935: 11).
Orkun'a göre bu ikili teşkilât sistemi askerî mahiyeti haiz bir teşkilâttır. Gerek harplerde ve gerek merasimde sağ ve sol teşkilâtı umum Türklerde daima muntazam bir haldedir. Hiung-nuların ülkesini idare eden yirmi dört kumandan vardı. Bunlardan her biri on bin süvariden mürekkep bir orduya kumanda ederdi. Sultan Alâeddin Keykubadın divanında yirmi dört kâtib ve münşi bulunurdu. Fatih Sultan Mehmed'in kanunnâmesinde Yürük rüesasının yirmi dört kişiden ibaret olduğunu görülür. Karaman Türklerinde de hükümdarın yirmi dört veziri bulunmaktadır. Bütün bu teşkilât Oğuzlarda daima görülebildiği halde Oğuzların haricinde diğer Türklerde yoktur (Orkun, 1935: 13-16).
Faruk Sümer, 1999 baskısında “Oğuz” kelimesinin menşei hakkında mitik bir anlatıya yer verir: “Uygurca Oğuz destanının Olceytu devrinde İslami görüşle yazılmış şekline göre, Oğuz Han dünyaya geldikten bir yıl sonra konuşmaya başlayarak; ‘Sarayda doğduğum için adım Oğuz konulsun' demiş. Fakat onun sarayda doğması ile Oğuz arasında ne gibi bir münasebetin olabileceğini veya düşünüldüğünü anlamak mümkün olmadı” (Sümer, 1999, 19).
Faruk Sümer'e göre Oğuz'un Türklerin ilk devlet kurucusu olduğuna dair bir görüş gereği Oğuz Han'ın tarihî Mao-Tun olması ihtimalini ileri sürenler vardır (Sümer, 1972: 3). Sümer bu görüşü “Oğuzlar'ın destanî tarihleri, Mao-Tun'dan aşağı yukarı 1500 yıl sonra yazıldı” diyerek zayıf görür. Ancak Oğuz'un bir peygamber olabileceği ve askerî-idarî düzen/töre getirme ihtimali zayıf görülmemelidir.
Hüseyin Namık Orkun da Faruk Sümer de “Oğuz” isminin “Ok+Uz=Boylar birliği” anlamına geldiği görüşünde mutabık gibidir. Diğer taraftan her iki müellif de bu birliğin “hâmî+tâbî” ilişkisi getirdiğine işaret eder.
Faruk Sümer, Ton -Yukuk'un “Türk Bilge Kağan Türk sir budunıg Oğuz budunıg igidü olurur/Türk Bilge Hakan, Türk müttehid budununu ve Oğuz budununu iyi idare ediyor” cümlesini kavmî (etnik) bir akrabalık şeklinde değil Türk ve Oğuz'un da Tabgaç, Kırgız, Kıtay gibi, budun kelimesiyle vasıflanmaları hususunu göz önüne alarak, hukukî bir münasebet manasında anlamak gerektiği fikrindedir (Sümer, 1972: 3). Müellife göre Bilge Kağan, bu söz ile, “Tokuz-Oğuz budun (Türk budunu gibi) doğrudan doğruya bana bağlı, benim idaremde bir kavim” demek istemektedir.
Sümer'e göre Oğuzlar'ın Gök-Türk kağanlarına bir türlü ısınamamaları da kötü idare edilmelerinden daha çok, ayrı bir kavmî teşekkül olmaları ve ayrı bir siyasî mâziye sahip bulunmaları ile ilgilidir. Gök-Türk devletinin yıkılması ile Türk budun ortadan kalktığı halde, Oğuzlar'a bir şey olmadı. Oğuzlar Uygurlar'ın devletinde de Türkler'inkinde olduğu gibi, bir hizmette bulundular; bu devletin de dayandığı ikinci bir unsur oldular, hattâ Uygur kağanlarına da vakit vakit isyan ettiler” (Sümer, 1972: 7).
Sümer'in anlatısında X. yüzyıl başlarında Oğuzlar, Uygurlar müstesna olmak üzere, diğer Türk elleri gibi kendi kavmî dinî inanışlarını devam ettiriyorlardı. İslâm, âleminde Türkler'in Allah fikrine sahip oldukları ve bunu Tanrı adıyla ifade ettikleri biliniyordu. Türkler'in (Tek-Vahid) yaratıcıya Uluğ Bayat adını verdikleri de İslâm bilginlerine ulaşmıştır. Ebû Dulef seyahatnamesinde Oğuzlar'ın bir mabetleri olduğu söyleniyor ve içinde put bulunmadığı ilâve ediliyor. (Sümer, 1972: 44).
Anlaşılacağı üzere Türkler-Oğuzlar hem tevhid inancının toplumsal yapısı olarak zuhur etmiş hem de getirdiği sosyal-askerî sistemle devlet düzeni teşkil etmiştir. Hz. Nuh'un misakı ile örgütlediği “hanif toplum” tasavvuruyla, Hz. Peygamber'in Medine'de kurduğu “muvahhidlerin şehri-fazıl medine” tasavvuru Oğuz ile Horasan'da harmanlanmış ve Anadolu'ya taşınmıştır.
- Orkun Hüseyin Namık, Oğuzlara Dâir, Ulus Matbaası, 1935
- Sümer Faruk, Oğuzlar (Türkmenler), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, 1999
- Sümer Faruk, Oğuzlar (Türkmenler), Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, No: 170, 1999
Yine Oğuz Boyundan Gagavuz Türkleri var hocam.. Oğuz dan türemiş. Ama malesef Gagavuz Türkü soydaşlar hristiyan bildiğim kadarıyla.