Milli Görüş'ün insan hakları teorisini savunduğunu biliyoruz. ESAM-Ankara'da, 22.02.2017 tarihinde Prof. Sabri Tekir Hoca “Erbakan ve Adil Düzen” başlıklı konuşmasında, 1991 yılında Erbakan Hoca'ya “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin İslâm'a uygunluğuna dair rapor verdiğine” işaret etti.
MGH hareketi içinde insan hakları teorisinin “İslâm'a uygunluğu” düşüncesini dile getiren üst düzey başka söylem üretici siyasetçiler de bulunmaktadır. Adalet eski Bakanı Şevket Kazan, yayın danışmanlığını Tacettin Çetinkaya'nın yaptığı bir broşürde (Şevket Kazan, Dünü ve Bugünü-Doğusu ve Batısıyla İnsan Hakları, tarihsiz, ISBN: 975-8468-01-9) insan hakları kavramına atıf yapmıştır: “Batı'da nelerden oluştuğu ancak 18. Asrın sonlarında imzalanan belgelerle açıklık kazanan insan haklarını, daha geniş bir muhteva ile insanlık tarihinde ilk ortaya koyan kişi, İslâm'ın Peygamber'i Hz. Muhammed (sav) olmuştur. Hz. Peygamber'in (sav) Miladî 631 yılındaki VEDA HUTBESi batı dünyasındaki ilk insan hakları beyannamelerinden hem 1150 sene öncedir ve hem de evrensel boyutta, bir insan hakları şahaseridir. Her ne kadar Doğu kaynaklarında belge olarak Veda Hutbesi'nden önce, 27 maddelik bir Medine Sözleşmesi'nin bahsi geçerse de, tamamen mahalli olan bu belge yanında Veda Hutbesi'nin evrenselliği, etkinliği ve üstünlüğü asla tartışma götürmez” (Kazan, tarihsiz: 21). Halen MGH hareketinin mevcut parti teşkilatının Yüksek İstişare Kurulu Başkanlığını yürüten Oğuzhan Asiltürk de Gazi TBMM'inde 10.12.1991 tarihinde insan hakları teorisini savunmuştu. Asiltürk bu konuşmasında “Biz insan haklarını sağlayacağız… Bunu nasıl sağlayacağız? Demokratikleşeceğiz ve öyle sağlayacağız. Peki demokrasinin tarifi ne? Demokrasinin temel bir tarifi var: Demokrasinin temel bir tarifi var: Karar alınırken ekseriyet karar verecek, azınlık ona uyacak” ifadesine yer vermiştir.
MGH hareketinin insan hakları teorisini de demokrasiyi de anlamlandıramadığını düşünüyorum.
İnsan hakları teorisi Batı'nın “şuhha nefs” sahibi ve günah işleme niyetindeki “insan”ını esas almaktadır. Bu teori, İslâm toplumlarının “Ahsen-i takvim” üzere yaşamak için yaratılmış “insan”ına karşı “hak” imalinin peşine düşmüştür. İnsan hakları teorisi, MGH'nin ısrarla gündeme getirdiği “mal emniyeti” bakımından dahi bir açmaza sebebiyet vermektedir. Zira faiz Batılı insan tasavvuruna göre “hak”tır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kamulaştırma bedelinin geç ödenmesi ve yüksek enflasyona rağmen düşük faiz uygulanmasını Aka/Türkiye davasında, mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirmiştir. Diğer değişle Batı'da faiz, mülkiyet hakkı kapsamındadır (Etgü Mehmet Akif, Kamu Hukukunda Mülkiyet Hakkı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Mülkiyet Hakkına Bakışı, 2009: 212).
Veda Hutbesi'nde Hz. Peygamber'in (asv) “Ayaklarımın altına aldığım ilk faiz Abdulmuttalip oğlu Abbas'ın faizidir. Onun alacaklarının tamamını kaldırdım, ayaklarımın altına aldım. Ana mallarınız sizindir. Ne haksızlık ediniz ne de haksızlığa uğrayınız” buyruğu Batı'da gelişen “insan hakları” teorisi ve AİHM kararlarıyla bağdaşmamaktadır. MGH olarak insan hakları teorisini savunduğunuz takdirde “Ocakları söndüren faizci sömürü sistemi” söylemi üretemezsiniz. İnsan hakları teorisi “ocak” yani “hane-ev” kavramına da yaslanmamakta, “birey” yani “insan” kavramından hareket etmektedir. Anlaşılacağı üzere MGH'nin politik söylem olarak araçlaştırdığı insan hakları teorisi ile iman ve ahlâka istinad ederek savunduğu “hakkı üstün tutan” görüşü arasında büyük bir uçurum vardır.
Demokrasi meselesinde de MGH ne yazık ki halen geliştirdiği parti pratiğinde başarısızdır. MGH, “Yüksek İstişare Kurulu” adı altında demokrasi ile bağdaşmayan bir “organ” ihdas etmiştir. Parti (SP) Tüzüğü'nün 26. Maddesine istinaden oluşturulan bu kurul, parti başkanını demokrasi dışı usullerle seçmiş, yani “parti içi demokrasi”yi hayata geçirememiştir. Bu kurul tüzükte “layüsel” (yaptığından dolayı sorguya, suâle uğramıyan) ve demokrasi-dışı bir organ görünümündedir. Tüzüğün 26. maddesi gözden geçirildiği takdirde Kurul'un görevi, partinin Genel Başkanı'na ve GİK'in çalışmalarına “tavsiye mahiyetinde önerilerde bulunmak”tan ibarettir. MGH, 1982 Anayası'nda vesayet kurumları saydığı YÖK, MGK, HSYK gibi organların benzerini ihdas ettiği YİK ile bünyesinde taşımaktadır. Geliştirdiği pratiğe bakıldığında demokrat olmayan bir hareketten demokrasi çıkmayacaktır.
Kaynak: https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/td_v2.sayfa_getir?sayfa=414:418&v_meclis=1&v_donem=19&v_yasama_yili=&v_cilt=1&v_birlesim=013