MHP lideri Devlet Bahçeli gündeme getirdiği "af" talebini, 24 Haziran yaklaştıkça daha yüksek sesle dillendirmeyi sürdürüyor.
Bahçeli, “hesapsız” hareket etmeyen bir siyasetçi olarak nitelenir. Son zamanlardaki adımları da bu tezi yani Bahçeli'nin “ince” hesaplarını doğrular nitelikte.
1999'da Fazilet Partisi ile koalisyon kurmaya yanaşmayıp, başbakanlığı reddeden, DSP ve ANAP yani Ecevit ve Mesut Yılmaz ile hükümet kurmayı tercih eden Bahçeli, şimdi neden AK Parti ile birlikte hareket ediyor? Bu geçmişten ders çıkarmak mı, yoksa şartlar bunu gerektirdiği için zorunlu bir kurtuluş hamlesi mi?
Son 2 yılda, özellikle 15 Temmuz sonrasında büyük değişim geçiren Bahçeli'ye ne oldu da Erdoğan'ı sevdi ve destek verdi?
Başka bir ifadeyle, Bahçeli'nin “Erdoğan aşkı” neden depreşti?
İşin doğrusu şu: Bahçeli, FETÖ işgaline uğramış partisini kurtarmanın yegâne yolunun Erdoğan ile ittifak kurmaktan geçtiğini gördü, ya da birileri gösterdi.
Bu koalisyon, anayasayı değiştirme konusunda milletvekili sayısı yetersiz olan Erdoğan ve AK Parti'nin de aradığı bir şeydi.
Yani şerden hayır doğmuştu.
Söz konusu ittifak, hem Bahçeli'nin MHP'sini, hem de Türkiye'yi sürekli kriz üreten çift başlı köhne sistemden kurtarıyordu.
Bahçeli'nin bu meyanda akıllıca hareket ettiği bir gerçekti, ancak iş, Bahçeli açısından bununla sınırlı değildi.
Son zamanlardaki hamleleri ise hem Meral Akşener'e tabanı ve oyunu kaptırmamaya, hem de AK Parti'den de “oy devşirmeye” yönelik hamleler...
Bir “kurnaz” siyasetçi olarak Bahçeli'nin hamlelerinin, AK Parti ve Erdoğan'ı sürekli kendine bağımlı kılma üzerine kurulu olduğu da ortada.
Hiçbir zaman tek başına iktidar imkânı bulunmayan, küçük ölçeğin biraz üstündeki bir partinin kilit konuma gelmesi, Erdoğan ve AK Parti'nin önündeki handikap..
Bazı kişilerin “Cumhurbaşkanlığında Erdoğan'a, milletvekilliğinde ise MHP'ye oy vereceğiz” cümlesi, hem devletin, hem de Erdoğan'ın önünü kesmek olacaktır.
Listeleri beğenmedikleri için AK Parti'ye “ders vermek” iddiasında olanlar, yapmak istedikleri şeyin, ülkeyi Devlet Bahçeli'ye mahkûm etmek ya da ipoteğine vermekten başka bir işe yaramayacağını görmüyorlar mı?
Ak Parti'nin milletvekili aday listelerinin başarılı olmadığı bir gerçek. Ama bu sadece AK Partiye münhasır bir sıkıntı değil! Aynı sıkıntı diğer partilerin hemen hepsi için de geçerli!
Ak Parti'nin, 15 yıl belediye başkanlığı yapmış, ama halkla asla göz teması bile kurmamış kibir abidelerini, kifayetsizleri, muhterisleri, iki cümleyi bir araya getiremeyenleri listelere koyması elbette tasvip edilecek bir durum değil.
Ancak ders sandıkta değil, sandığın dışında yani adaylık süreci kesinleşmeden önce güçlü bir şekilde verilmesi gerekir. Hatta seçim sürecinden de önce…
Toplumla bağı kopuk bir kişinin belediye başkanı yerine milletvekili yapılması aslında memnun olunması gereken bir durum. Hatta seçmenin “kurtulduk” diye kurban kesmesini icap ettirecek kadar iyi bir şey.
Zira milletvekilliği parmak kaldırıp, indirme, belediye başkanlığı ise icra yeridir.
Milletvekili olmak, bakan olma ihtimalinin de yok edildiği bir mekanizmadır artık.
Bu yüzden listelerde kimlerin olduğundan çok, Yeni Türkiye'nin inşa gerçeğini asla göz ardı etmemek gerekiyor.
Erdoğan'ın 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde, MHP'nin karşı safta olmasına rağmen aldığı 21.000.143 kişiden (yani yüzde 51,79) daha düşük oyu alması, elini ve gücünü zayıflatmaz mı?
Öte yandan TBMM'den istediği kanunu çıkartamayan bir Ak Parti, ya da MHP'ye mahkûm kalmış bir Erdoğan iktidarında zararı kim görür?
Elbette Erdoğan bir fani! Bir kez daha seçilemese veya seçilse de gerekli kanunları çıkartamayan bir Erdoğan şahsi olarak çok şey kaybetmez. Ama ya ülke, ya millet, ya ümmet?
İşte Devlet Bahçeli, kendine yani MHP'ye mahkûm ve muhtaç bir AK Parti ve Erdoğan için çabalıyor.
Bu, Devlet Bahçeli'nin siyaseti açısından doğru olabilir. Peki, Türkiye'nin geleceği için doğru mudur? Asla!
Bahçeli'nin af çabası da bu derin siyasetin bir ürünü.
Af bazen oy kaybettirir, bazen kazandırır. Ama Bahçeli'ye kazandırmakta olduğunu ve Bahçeli'nin kurnazca bu siyaseti sürdürdüğünü de görmek gerek.
Bir af çıkarsa, kazanını MHP, kaybedeni ise AK Parti olacak. Mağdurlar AK Parti'ye kızacak, hapisten çıkanlar ve yakınları ise MHP'ye oy verecek!
Dahası kanun çıkması bile, şimdi AK Parti istemeyen, MHP ise isteyen olduğu için, bu hile MHP'ye oy getirecek!
Öte yandan, İslam itikadı açısından sıkıntılı olan “kader mahkûmu” ibaresinin kullanılması da ayrı bir garabet!
Allah (c.c.) Kur'an-ı Kerim'inde başımıza gelenlerin, yapıp ettiklerimiz yüzünden olduğu hakikatini bildirir.
Suç işleyenlere "kader mahkûmu" denilerek maktullerin ve mağdurların haklarının yok sayıldığı cahilane söz ve cümleler sakat bir zihnin ürünüdür.
Bu durumda katiller, hırsızlar mağdur ise, canı ve malı telef olanlar ne olacak? Yoksa suçlu onlar mı?
Adam öldürmek hâşâ kadere fatura edilecekse, 15 Temmuz katilleri de böyle masumlaştırılamaz mı?
Mesela Bahçeliye hakaret edip, hakkında dava açılanlar da kader mahkûmu sayılacak mı?
“Kader mahkûmu” iddiası suçu meşrulaştırmaz mı? Dahası “devlet” de kimdir ki, bana ve bize karşı işlenmiş suçları affedebilsin?
Devlet, sadece kendine karşı işlenmiş suçları affedebilir. O da, millete zarar vermemiş olması şartı ile.
Oysa millete ve şahıslara karşı işlenmiş suçları affetmek kimsenin haddi olamaz. Diyorsanız ki, “mahkûmiyetler adalet sisteminde zafiyetler nedeniyle doğru yapılmamıştır, yeniden muhakeme edilmelidir!” İşte o başka!
Ancak adaleti; mazlum ve mağdurların haklarını oy avcılığı ve kumpas maksadıyla kullanmak Türkiye'ye, millete ve geleceğimize haksızlık!
Unutmayın! İnsanın özgür iradesiyle işlediği suçu kadere atmak, Allah-ü Teâlâ hazretlerini suçlamaktır!
AK Parti'ye ve hatta partinin lideri olarak Erdoğan'a “ders vermek” iddiasıyla MHP'ye yönelmek vebaldir.
Böyle düşünenler, ortaya çıkacak faturanın hesabını nasıl ödeyecekler?
Mesela onlar yüzünden krize girersek, haklarımızı helâl edeceğimizi sanıyorlarsa, yanılıyorlar!
Yanlış aday seçen de, yanlışlara oy veren de, yanlış işler yapan da İndi İlahide hesabını verecek! Kimse merak etmesin!
Vesselam!
'İşin doğrusu şu: Bahçeli, FETÖ işgaline uğramış partisini kurtarmanın yegâne yolunun Erdoğan ile ittifak kurmaktan geçtiğini gördü, ya da birileri gösterdi' ifadesi MHP yi bilmemenin ifadesi. en küçük teşkilatın kapısından içeri girip bunun hakkında konuşsanız, fetö işgalinin mümkün olamayacağını görürdünüz. cevabını aramanız gereken asıl soru ne biliyor musunuz; 7 Hazirandan itibaren MHP iktidara destek vermeseydi Türkiye'nin hali nice olurdu? işlerinde başarılar ve zihin açıklığı dilerim kardeşim.