Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla cinsinden....
Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak bugünkü "Hz. Musa, Hz. Davud ve.." başlıklı yazısında Külliye'deki çalışanlar başta olmak üzere kamu çalışanları ve siyasetçileri ikaz etti.
İşte Dilipak'ın bugünkü yazısı:
Bu yazıyı başta “Reis” olmak üzere, külliyedeki herkese ve “Ben de iman edenlerdenim” diyen kardeşlerime yazıyorum:
Kur'an-ı Kerim bize Hz. Musa ve Hz. Davud'dan örnekler verir. Hz. Musa zulüm altındaki kavmini Firavunun zulmünden kurtardı, denizi yarıp geçtiler. Aç kaldılar kendilerine Bıldırcın kebabları, kudret helvaları ikram edildi.
Ben-i İsrail'e aynı anda iki Peygamber rehberlik ediyordu: Hz. Musa ve Hz. Harun.
Biz Peygamber değiliz. Dolayısı ile “Masum” da değiliz. Hz. Muhammed (SAV)'e verilmeyen gök hazinelerinin kapısının anahtarı bizden birinin elinde de değil. “Mucize” gösterecek de değiliz.
Evet, kuyudaki Yusuf'u Mısır'a sultan eden Allah bizi yeryüzünün varisi kılmak istiyor. Kuyudaki Yusuf'u Mısır'a sultan eden Allah O'nu ve kavmini 7 yıl bolluk ve 7 yıl kıtlıkla imtihan etti.
Allah bizi de, mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak KİMİ ZAMAN EKSİLTEREK imtihan edecektir. Ve o Allah, biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmeden, bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. Ve o Allah, cahil ve zalim bir topluluğa, kafirler, fasıklar ve münafıklar topluluğuna yardım etmeyecektir. “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden helak olan bir kavim olmak istemiyorsak” yeniden bazı şeyleri düşünmemiz gerekiyor.
Babamız Peygamber olsa gelse, bizi kurtaramaz. Herkes için yaptığının karşılığı vardır. Kurtarıcı yok. Kurtuluşa, Allah'a, Resulüne ve kitaba çağıran rehberlerimiz vardır, kendine çağıran değil! Sakın, Şeytan bizi Allah'la aldatmasın ve biz de Din ve devlet büyüklerimizi İlah ve Rab edinmeyelim. Onlardan güç yetiremeyecekleri şeyler istemeyelim ve onlar da kendi ellerinde olmayan şeyleri vaad etmesinler.
Değişmesi gereken, başımızdakilerden önce biziz biz! İktidar sahipleri, toplumun aynadaki görüntüsüdür bir bakıma! Bunu anlayalım artık.
Hz. Musa kavmini Firavundan kurtardı, ama mucizevi bir kurtuluşla esenliğe çıkanlar daha Kudüs için yola çıkmadan, daha o muhteşem günün hatıraları canlı iken, o olayın üzerinden aylar geçmeden sapıttılar ve Allah da onların yollarını sapıttı. Hz. Musa Tur'a çıktığında, kavmi, Samir'in yalanına uyup altın bir buzağıyı Allah'a şükran nişanesi olarak sunmaya kalktılar da lanetlendiler. Bu olaydan sonra yanlışların arkası gelmeye devam etti ve 15 günlük Kudüs yolculuğu tam 40 yıl sürdü. Hz. Harun yolda vefat etti. Hz. Musa Kudüs'e varamadan O da yolda vefat etti ve Yuşa aleyhisselam kavmini Kudüs'e götürdü.
Sapıtan bir kavmi Allah'ın elinden alacak bir lider, önder yoktur! Hiçbir halk, hiçbir devlet, masivaya ait, kul yapısı hiçbir şey ezeli ve ebedi değildir ve olamaz.
Çoklukla övünmeyin. Yaptıklarınızla övünmeyin. Veren Allah alır da. Kimse Hz. Süleyman kadar zengin değildi, olmayacak da. Onun serveti bir asır bile sürmedi. Mucizevi bir şekilde inşa edilen Mabedinin taşlarının hiç biri yerinde değil artık. Elinizde Hz. Musa'nın asası, Hz. Davud'un kılıcı, Hz. Süleyman'ın yüzüğü olsa ne yazar. Onların sahiplerinin durumu ortada değil mi?
Hz. İsa, “Mesih”ti. Ruhul Kuds'tü, kavmini mi kurtardı, kendini mi?
Kurtaracak olan Allah'tır, o zaman yalnız O'na sığının ve O'ndan yardım dileyin.
Bizim için tek onur, tek görev, O'nun rızasının tecellisinin vesilesi olmaktır. O bize değil, biz O'na muhtacız. O'nun kolaylaştırdığından kolay, zorlaştırdığından zor bir iş yoktur. O görür, duyar, bilir, Kadiri mutlak / Mutlak iktidar sahibidir ve O “ol” der ve o şey hemen olur. Olduran, öldüren, diriltecek olan, kadere, rızga ve ecele hükmeden O'dur.
Hiçbir ölümlüye “öl de ölelim, vur de vuralım” demeyin, aklınızı kiraya vermeyin, haşa birilerinin “Tanrıyı kıyamete zorlaması” gibi kimse Allah'ı iktidara zorlamak gibi bir gaflete düşmesin.
Haksız kazanılan paralar ve gasbedilen, ehliyetsiz ellerdeki makamlarla, “kem alat” ile “kemalat” olmaz, bilesiniz!
İnsanlar ne çabuk umuda kapılıp, ne çabuk ye'se kapılıyorlar. Hani O bizi” sabreden, şükreden, direnenlerden” bulacaktı. İman ettiğimiz kitapta bunlar yazılmadı mı? Biz de bunları kabul ederek mü'min olmadık mı? Hani “Havf ile reca” (Korku ile umud) arasında bir yerde duracaktık.
“Bir musibet, bin nasihattan hayırlıdır” derler ya, bu musibetlerin arkasında gizli bir “hayır” vardır diye düşünüyorum. “Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir”. Bizim bir silkelenmeye ihtiyacımız vardı.
Ben düşmanlardan korkmuyorum. Hiç korkmadım. Ben kendi içimizdeki “beyinsizlerden” korkuyorum. Onları çok sevmiştik oysa ve onlara makam, mevki, itibar ve servet ikram etmiştik!? Çevremizi onlar kuşatmıştı. Ve sonuç: Gelinen nokta ortada. Haram para, fuhuş, kumar, uyuşturucu, rüşvet, torpil, hangisini sayayım ki.. İmam-Hatiplerde, İlahiyatlarda namaz kılanların oranı ne biliyor musunuz. Başörtülülerin ve sakallıların savruldukları yeri görüyoruz. FETÖ durduk yerde ortaya çıkmadı. Şeytanın varlığı günah işlememizin bahanesi, gerekçesi olmaz. Peki bu yalan dine bu kadar insan nasıl kaptırdı kendini. Ve bu sapkınlık içindekiler FETÖ'cülerden ibaret mi sanıyorsunuz.
Talut - Calud olayını hatırlayın. Düşmanın güçlü ordusuna karşı güçlü bir muvahhidler ordusu. Yola çıkarken öyleydi. Başlarında güçlü bir komutan. Irmaktan geçerken su içmemeleri, içeceklerse de çok az içmeleri istendi. İçenler çok büyük çoğunluktaydı ve kana kana içenler nehrin bu tarafında kaldılar. Geçenler yüzlerle ifade edilen küçük bir topluluktu. Düşmansa çok güçlüydü.
Sonuç: Azınlıkta olanlar, güçlü komutanın savaş taktikleri ile değil, Davud'un sapanı ile savaşı kazandılar. Allah dilerse böyle olur. O, Zebur'un ikram edildiği Davud AS'ın oğlu Süleyman AS da, babası vefat ettiğinde daha 12 yaşında idi. Oysa 19 oğlu vardı Davud AS'ın. Allah Süleyman aleyhisselama Mabedin inşasını ikram etti. İlim ve hikmet, güç ve kuvvet, bütün zamanların en büyük servetini verdi. O da sadece kendi kısa ömrü ile sınırlı idi.
Hz. Süleyman, İsa AS'dan 900 yıl kadar önce yaşadı. Güç, iktidar ve servet konusunda kamu alanında sorumluluk üstlenenler Hz. Davud ve Hz. Süleyman'ın hayatını okumadan işe başlamasınlar. “Kılıçların” ve “yüzüklerin efendisi”nin sırrı bugünümüzü aydınlatacak birçok hikmeti içinde barındırıyor.
Övünmeyi, dövünmeyi bırakalım. İmtihan oluyoruz. Tek gerçek bu. Korku, tereddüt, ye's yok. Onlar iman zaafıdır. Bizi gören duyan, bilen hüküm sahibi bir Allah var! Allah'a dayanın, sa'ye sarılın, hikmete ram olun! “Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.” Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ve bizi yeryüzünün varisi kılmak istiyor olamaz mı? O zaman O'na layık olmaya bakalım.
Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Davud ve Hz. Süleyman'ın ali ve ashabına selam olsun. O soyun son risaletine sahip İsa Mesih AS'a, hepsinin ortak atası Al-i İbrahim'e ve Onların hakikatını bize ulaştıran hatemünnebiye de.
Bizi kim koruyor!
“Esbaba tevessül” babında koruyanlar belli. Düne kadar kimin nasıl koruduğunu gördük. Yaverlerinin tümü FETÖ'cü çıktı. Öldürmeyen Allah öldürmez. Ecelimiz, ömrümüzün kefilidir. Günü gelince hepimiz gideceğiz. Hiçbir ölüm erken ya da geç değildir. Bu hatırlatmalar tek kişiye ya da tep gruba münhasır değil, siyasiler, bürokratlar, belediye başkanları, örgüt liderleri, holding patronlarına. Ve kendi nefsime!
Ölüm en büyük ibret dersiniz. Ağzımızın tadını kaçıran ölümü sıkça analım. Ölümümüz de bir sebep üzere olacak. Birçok devlet başkanının ölümü, akıbeti ya yakınları ya da kendi eli ile kendine yakın kıldıkları “dost” görünenlerin eli ile olmuştur. Onları göz önünde tutmak isteyebilirsiniz, belki çok uzakta olmamaları gerek ama çok yaklaştırırsanız size zarar verebilirler..
Alparslan'ı Bizans imparatoru değil Karahanlı Berzem Kalesi komutanı Yusuf'un hançeri ile hayata veda etti. Yusuf aleyhisselamı da kardeşleri kuyuya atmıştı. Hz. Ali'yi, Hz. Hasan ve Hüseyin'i kimler şehid etti. Biliyorsunuz Hz. Osman'ı şehid etmeye gelenlerin başında Hz. Ebubekir'in oğlu vardı.
Osmanlı Sultanlarına bakın. “Kardeş katli” hep tartışılır durur. Siyaset “kanlı”dır. Bizim geleneğimizde “Siyaset etmek” adam öldürmek demektir. “Siyaseten katl” diye bir olay var. Siyaset gömleği dediğiniz şey “idam gömleğidir”, darağacına “Siyasetgah” denir. Ve adam asılan meydana “Siyaset meydanı” denir. Oysa gelenekteki güzel örnek “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”dır. Güzel örnek “Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir” anlayışıdır.
Fatihi doktoru zehirledi derler, kimine göre ise değildi, öldü. Sultan Abdülaziz'in iki bileği birden kesilmişti. İntihar etti dediler ama öldürülmüş olma ihtimali kuvvetli.
Sultanların kimi ihanete uğradı, kimi oğlunu, kimi babasını öldürdü.
Zehirle ölen bir diğer Osmanlı padişahı da aynı ismi taşır. Fatih'in oğlu İkinci Bayezid, Nisan 1512'de askerin isyanı sonucunda oğlu Yavuz Sultan Selim lehine tahttan çekildikten sonra ömrünün kalanını geçireceği Dimetoka'ya doğru yola çıktı, ancak buraya varamadan 21 Mayıs 1512'de yolda öldü. Muhtemelen Yavuz, ileride bir taht kavgasını çıkmasını önlemek için babasını zehirletmişti.
2. Osman'ı isyancılar şehid ettiler. Sultan İbrahim de bir saray darbesine kurban gitti. 3. Selim de öyle. 3. Selim'i öldürten 4. Mustafa da aynı akıbete uğradı. 4. Mustafa'yı tekrar tahta çıkarmaya teşebbüs eden askerlere karşı tahtını emniyete almak isteyen 2. Mahmud onu 17 Kasım 1808'de boğdurttu. İşin içinde koltuk, para, silah, kadın varsa kimseye tam olarak güvenmeyelim. Hatta kendi nefsimize bile. Hele bir de topluma vekâlet ediyorsanız, bıçak sırtı bir durum bu.
Osmanlı hep böyle değil. Adalet üzere, çok güzel günler de yaşandı, böyle şeyler de oldu. Bu Hz. Adem zamanında da böyle idi, Hz. Nuh zamanında da. Hz. İbrahim zamanında da böyleydi. Hz. İshak'ın iki oğlu, Yakub aleyhisselam ile Esav'ı hatırlayın. Hz. Yakub'un çocuklarını ve Yusuf aleyhisselamı hatırlayın. İşin içine siyaset karışınca Peygamberimizin cenaze namazı toplu halde kılınamadı biliyorsunuz. Siyaset, bazen aşk ve öfke gibi gözü görmez edebilir. Devletin âli menfaatleri ve güvenlik kaygısı, bir projektör gibi gözü kamaştırınca birçok detay görünmez olabilir. Güneş doğunca ayın ve yıldızların kaybolması gibi. Bazen bir nesne uzaklaşınca görünmez olur, bazen da bir şeyi gözünüze çok yaklaştırınca arkasında bir ormanı kaybedebilirsiniz. İşte o zaman siyaset, dua ile istenen belaya dönüşür. Unutmamak gerekir ki, kim ihtirasla bir şeyi istiyorsa, o şey onun imtihanı olur. Kendi olmadan o işin başarılamayacağı saplantısına kapılan megaloman tipler kendilerinin, ait oldukları toplumun ve memleketlerinin, hatta dünyanın başına bela olurlar. Buna en son ve güzel bir örnek Trump'tır bir bakıma. FETÖ'dür.
Kurtarıcı yok. Herkes için ancak yaptığının karşılığı vardır. Her topluluk layık olduğu gibi idare olunur, biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmez. Bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde Allah hayır yaratmış olabilir. Allah bizi mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle kimi zaman artırarak kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Allah, servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirir, çevirir. Allah iradesini gerçekleştirmek için herhangi bir kişi, topluluk ya da kuruluşa muhtaç değildir. Göğün hazinelerinin anahtarı kimsenin elinde değildir. Din ya da devlet adına bu iddiada bulunanlar İlahlık ve Rablik taslıyor olsalar gerekir. Allah iradesini gerçekleştirmek isterse, bukağılı şeytanları bile iradesine ram edebilir. Rüşvet ve torpille iş yapanlar, hırsızlar iyi iş yapsalar da hayrını görmezler. Haram para ile hacca gidilmeyeceği gibi. Vay o namaz kılanların haline ki, diye başlayan ayeti hatırlayalım. Fasıklar ve bu işi gösteriş için yapanların vay haline. Allah'ın yardımına ulaşmak için sefih, fasık, zalim, kibirli, cahil, muhteris, korkak insanları çevremizden uzaklaştıralım. Onlar şeytanın yol arkadaşlarıdır. Şeytan onlar eli ile size/bize zarar verebilir.. Onlar, Allah'ın yardımının bize ulaşmasına engel olurlar. Çok yakınınızda bulunan aşırı muhabbet duyduğunuz kişi ve akraba ilişkisine dikkat. Akraba şirketlerinde yaşananları hatırlayın. Para, kadın, makam ve güç inisiyatifi konusu güven konusu değildir. Hele halka vekâlet adına yapılan işlerde sizin ne yaptığınız kadar halkın ondan ne anladığı da birinci derecede önemlidir.
Siyaset de aynı şekilde güven müessesesi değil, denetim müessesesidir. Güveneceğiniz adamlarla çalışın, ama güvenmiyormuş gibi denetleyin. Para, kadın, makam, şöhret, güç dönüştürücüdür ve önce ona sahip olanları dönüştürür. Bu değerlerle tanışmamış birinin ahlakına güvenebilirsiniz, ama bu gerçeklerle yüzleştiğinde o ahlaktan eser bulamayabilirsiniz, hatta açlığı saldırganlığa da dönüşmüş olabilir.. Abdulhamid memlekette istihbarat ağı kurmuştu ama yan odada yaşananlardan habersiz(mi) idi. Düşmanları aslında hemen yanıbaşındaydı. Aslında şeytan hemen yanıbaşımızda, hepimizin nefsine taht kurmuş oturuyor. Tatile çıkmıyor, fazla mesai yapıyor.
Ben Erdoğan için, diğer, onun rızasına uygun davranan tüm kardeşlerim için dua ediyorum. Allah onları korusun!. Ama onlar da kendilerini korusunlar. Kendini korumayanı Allah da korumaz. Önce biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştireceğiz ki, Allah da onun hakkındaki hükmünü değiştirsin.
Hani meşhur sözdür: Baba ben düşmanlarımla savaşabilirim, sen beni dostlarımdan (Dost görünenlerden ve ahmaklardan) koru. Ne demişti Eba Müslüm Horasani: “Onlar, şerrinden emin oldukları için, dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Düşmanlarını kazanmak için, kendilerine yakın tuttular. Yakın tuttukları düşmanları ‘dost' olmadı. Ancak, uzak tuttukları dostları ‘düşman' oldu. Herkes düşman safında toplanınca, yıkılmaları mukadder oldu."
Allah'a emanet olun. O bizleri korusun inşallah. Allahım! Bize hakkı hak, batılı batıl göster, hakta toplanmayı nasib et. Selam ve dua ile..