Can Kemal Özer

Çocuk tecavüz ve ölümlerinde FETÖ parmağı mı var?

06.07.2018 00:32:35

Ülke çapında art arda can sıkıcı taciz, kayıp, insan ve hayvan cinayet haberleri geliyor. Medya ise işi gücü bırakmış ne kadarı gerçek, ne kadarı masa başı olduğu bilinmeyen haberler aktarıyor.

Millet tedirgin ve tepkili. İdam isteyenler, haberlere tepki gösterenler giderek artıyor.

Bu haberlerin gizli bir gayeye hizmet için olup olmadığını düşünenler de az değil.

Bu hususta iki hassas okurun elektronik mektuplarından kesit paylaşalım:

Merhaba Kemal​ bey, gündemdeki bir konuda fikrinizi almak istiyorum. Sürekli gündeme taşınan, hepimizi üzen çocuk taciz ve hayvana işkence haberlerinin altında bilmediğimiz bir şey mi var? Alt metninde idam kararını hızlandırmakla ilgili iyi niyetli bir habercilik mi var? Yoksa hükümeti sıkıştırmak amaçlı bir yaklaşım mı? Her konuda karşımızda olanların idam konusunda bizlerle hem fikir olması samimi mi, yoksa gerçekten vicdana dokunduğu için mi? Çözemiyorum. Cumhurbaşkanımızın bugünkü haberinde, idamla ilgili bir soruya "yavaş yavaş" demesi acele etmememizi hissettirmesi, çekimser ve tedbirli tavrı kafaları karıştırıyor. Bu konuda aydınlatırsanız çok mutlu olurum. Değer verdiğim kişileri özellikle de sizin köşe yazılarınızı takip ediyorum. Bu konuda bir yorumunuzu göremedim. Saygılarımla N.B.

Merhaba, YENİSÖZ'de yazarken de sizi takip ediyordum. Farkındasınızdır geçen yıldan beri özellikle internet medyasında sürekli her gün ensest ilişkiler, kardeş akraba vs. küçük çocuklara taciz, hayvanlara taciz ve kaçırılıp öldürülen çocuklarla ilgili (yine tecavüzle beraber) haberler yayınlanmakta. “Baldızını gece sıkıştırdı”, “yeğenini evde yalnızken yakaladı” manşetleri de ilginç. Hiçbirisini açıp okumadım ama bu manşetleri gördükçe zihnimiz yoruluyor.

Bu olay yıllar önce Kayseri'de 3 çocuğun kaçırılmasıyla başlamıştı, sonra bir sessizlik oldu. Sizden bu konu ile ilgili geniş bir makale çok beklemiştim ama göremedim veya gözden kaçırmış olabilirim.

Şu an çok gündemde. Benim size soracağım kısım, bu haberlerin yoğunlaşması bir projenin ürünü mü? Neden böyle her dakika gözümüze soka soka böyle haberler çıkıyor? Bunlar neyin projesi, hedef ne?

Gerçekten ülkemiz insanı bu kadar ahlaksızlaşıp, çığırından mı çıktı? Yoksa bu haberler hükümeti birçok konuda sıkıştırmak için yapılan, arkasında neler olabileceğini sizlerin daha iyi bileceği yeni projelerden bir kaçı mı? İnşallah bu konuda da bir makale yazarsınız. Allah razı olsun. İyi çalışmalar. S.Z
.”

Gördüğünüz üzere iki farklı şehirden gelen iki mektupta da endişe aynı. Toplumun bir bölümü gerçekten bu kadar ahlaksızlaştı mı, yoksa bir proje ile mi karşı karşıyayız?

İnsan en çok vakit sorununu işsizken yaşıyor. Biz de 3-4 aydır işsiz biri olarak daha az vakit bulabiliyoruz.

Gelen mektuplara verdiğim cevapta da yazacağımı belirttim. Bu nedenle yazmak vacip oldu.

MEDYA TAHRİKÇİDİR

Meseleye şuradan başlayalım. .

Bizim medya tahrikçi/ajitasyoncudur.

Bizde ara sıra olan hadiseler batıda hemen hemen her gün olur. Bunlar onlarda haber olmazken, bizde ise en ufak hadise manşete çekilir.

Çünkü bizim medya haber ve manşet üretme kabiliyetini yitirmiş durumda. Ayrıca medyaya daha çok habere magazin olarak bakanlar hâkim. Üçüncü sayfa haberciliğine bayılıyorlar. Devletin haber ajansı bile en çok “3. sayfa haberleri” üretmekte.

YENİSÖZ'ü yönettiğimiz dönemde asla 3. sayfa haberleri girmedik, aksine devleti ve medyayı bu hususta uyardık.

Çünkü kötülük virüsler gibi bulaşıcıdır. Mantarlar gibi çoğalır. İyilik ise gariptir.

Medya, köpek insanı ısırınca değil, insan köpeği ısırınca haber yapması gerekirken, bizimkiler “ısırsın da kim ısırırsa ısırsın” diye bekleşiyor gibi...

Batı kadar olmasa da dünyaperestleştirilmiş, materyalistleştirilmiş bir toplum olma yolunda hızla ilerliyoruz. Buna Kemalist rejimin dine olan mesafe ve hatta düşmanlığı nedeniyle ahlak, vicdan ve din eğitiminin eksik bırakılmasını da eklediğimizde ciddi bir açmaza doğru sürüklendiğimiz görülür.

Öte yandan ahlaksız ilişkilerin bin bir türünün medya aracılığıyla servis edildiği bir süreci yaşıyoruz.

KADIN BEDENİNDEN KAZANÇ

Moda denilen alçaklık, kadını da, erkeği de teşhirci yaptı. Hatta tesettürlü kadınların çoğu ile küçücük çocuklar bile teşhirci.

Haber ekranlarına göğüslerini gösteren genç kızları sürmek ile körpe bir genç kıza tezgâhtarlık yaptırmak arasında bir zihniyeti farkı var mıdır? Biri reyting, diğeri müşteri, dolayısıyla ikisi de para için kadın bedenini yem olarak kullanıyor.

Nasreddin hoca merhuma atfedilen fıkralara dönüşen bir hayat dayatılıyor. Hep son fail suçlu, suça zemin hazırlayanlar, suçun önünü açanlar, suça teşvik edenler ise “masum!”

Cinsel saldırı olsa ya da olmasa da, bir çocuğun veya insanın kaçırılıp katledilmesinde saldırma potansiyeli olanların şuur altı dünyasının nasıl çalıştığını, buna neyin yol açtığını bilmeden çözüm üretilebilir mi?

İDAM ÇÖZÜM MÜ?

Elbette idam çözüm değil netice… Aslolan suç ve suçlu mu, yoksa suça giden nedenlerin ortadan kaldırılması mı? Bir avuç insanın olduğu bir devirde kardeşi Hâbil'i öldüren Kâbil çıkmışsa, 81 milyon insanın olduğu, üstelik ruhları, beyinleri ve mideleri terbiye edilmemiş bir toplumda bu iğrenç saldırılar anormal midir?

Günümüzün bir başka derdi ise adli teşkilat! Yani azınlık olan iyiler istisna edilirse, sürecin çok uzun olması, suç isnadında bulunulan herkese suçlu muamelesi yapılması, kadınlar istediğini yapar ama erkek yapınca onun suçlu sayılması, tüm faillerin değil, son failin cezalandırılması gibi keyfiyetten/nitelikten yoksun bu adlî sistem…

Cezaların caydırıcı olmaması veya adaleti tesis edecek mekanizmalardan yoksunluğumuz ayrı bir hâile/facia.

BÖYLE HÂKİMLER LAZIM

On yıl kadar evvel Antalya'da bir hâkim, hırsızlığı sabit bir kadının suçsuzluğuna hükmetmişti. Zira marketten yiyecek çalan bir kadın, kimsesiz torunlarının çok istedikleri ama alacak parasının olmadığı, marketçiden istediği halde onun da ücretsiz vermediği, daha fazlasını çalma imkânı olduğu halde sadece torunlarına yetecek kadar çalması, çaresizlik ve masumiyet karinesi kabul edilmişti. Hâkim gerekçesinde, asıl suçlunun devlet ve yerel idareciler olduğuna işaret etmişti.

Bugün de evlilik masraflarının 100 bin liraya varması, kız tarafının lüks bir hayat talebi, kadın hakları masalıyla kadının rolünün tahrif edilmesi ve ailenin tahribi de meselenin bir başka yönü.

KRALİÇE'NİN KADIN HAKLARI İSYANI

“Kadın hakları” denilen “maskaralık”, İngiltere'nin en büyük topraklara kavuşmasını sağlayan vampir kraliçelerinden Kraliçe Victoria'yı bile çılgına çevirir. Kraliçe 1870'de şöyle der: Kadın hakları denen bu şey delice, iblisçe bir çılgınlık…
 
Kraliçeden bunları nakleden Gertrude Bell'in biyografisini yazan Janet Wallach, “Çöl Kraliçesi” kitabında şöyle devam eder: Aslında kadınlar ulusal seçimlerde oy kullanabilmek için etkin, güçlü bir eylem yürütmekteydi. Buna karşı çıkan, başını da (tuhaf ama Oxford'a daha fazla kız öğrenci alınması için uzun süre uğraş vermiş olan) Mrs. Humphrey Ward'in başını çektiği grup, 1889'da tavrını açıkça ortaya koydu: "Bu özgürleşme süreci artık, kadınların fiziksel yapısının ve onların aslî görevleriyle erkeklerinkini ayıran temel farklılığın belirlediği sınıra gelip dayanmıştır."
 
“Kadınlar” diyordu Mrs. Ward, “dış siyaset, sömürge politikası ya da ciddi anayasal değişiklikler" gibi meselelerde karar verecek sağlam bir yargı gücüne sahip değildir. Bu konular, kadınların "gerekli ve normal faaliyetlerinin dışındaydı.”
 
Yine de, (radikal kadın hakları savunucuları) “süfrajet hareketi” giderek yaygınlaşıyor, güçleniyordu. 1903'te Emmeline Goulden Pankhurst, kadın hareketine evrensel bir boyut katan, “Kadınların Sosyal ve Politik Birliği”ni kurdu. Mrs. Pankhurst'ün beş yıl süren mücadelesi başarılı olamadı. Bunun üzerine 1908'de militan yöntemleri denedi. Kızı Christabel'in yardımıyla şiddet içeren gösteriler düzenledi: Süfrajetler yüzden fazla binayı yaktı, otelleri, kiliseleri ateşe verdiler, vitrin camlarını kırıp halka açık yerleri bombaladılar ve parlamentoyu kuşattılar. Kendilerini Hanımlar Locasının demir parmaklığına zincirliyor, "Kadınlara oy hakkı" diye bağırıyorlardı çığlık çığlığa. Ama çığlıkları ters tepti. Bu davranışlar halkı tiksindirdi…”

KONTROLLÜ MUHALEFET

Bu iktibası şu nedenle yaptık. Bazen basit gibi gözüken fiil/eylemlerin arkasında karanlık bir el vardır. Kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları, çevre hakları, insan hakları gibi mefhumlara sığınılarak yapılan hadiseler de çoğu kez böyledir.

Mesela Gezi kalkışması sözde bir çevre harekeydi. Oysa gizlenmiş asıl amaç, iç isyan çıkarıp iktidarı devirmekti.

Mesela dünyanın en büyük çevre örgütünün arkasında dünyayı en çok kirleten petrol devleri var. Amaç kontrollü muhalefet!

Hatırlayınız! AK Parti iktidara geldikten kısa bir süre sonra Türkiye'de kapkaç hadiseleri alıp başını yürümüştü. Önlenemiyordu.

Ardından MOBESE kamera sisteminin kurulması gündeme geldi ve kuruldu. Sonra bu sistem suçların önlenmesi ve caydırıcılık adı altında ülke sathına yayıldı.

Kapkaç birden bire kesildi. Sonradan anlaşıldı ki, kapçak iktidarı ve TBMM'yi etki altına almak için bir tezgâhmış. Tezgâhın sahibi ise FETÖ'ymüş. Amaç ise toplumu izlemek ve iz sürmekmiş. Medya, siyasetçiler ve bütün ülke oyun için kullanılmış…

kapkac-feto

FETÖ ELEBAŞINDAN DEHŞET İTİRAF

Bu yazıyı kaleme almakta iken sosyal medyaya yönelmiştim ki, Mehmet Gündem'in “F. Gülen ile 11 Gün" adlı röportaj kitabındaki şu paylaşımla karşılaştım.

Alarko'nun mevta patronu karanlık adam İshak Alaton'un da hatıralarını kaleme alan FETÖ firarisi Mehmet Gündem, Gülen'e yönelttiği bir soruya, terörist başı şöyle cevap veriyor: “Bir ülkede iç karışıklık ve kaos çıkartılmak isteniyorsa, o ülkede çocuk kaçırma, öldürme ve çocuk tecavüzü eylemleri, kadınlara tecavüz ve öldürme eylemleri yükselişe geçer..."

Siz, bu hadiselerin seçime birkaç hafta ve bayrama da günler kala başladığını da ekleyin. Bakalım nasıl bir netice ile karşılaşırsınız?

OYUN ŞU OLABİLİR Mİ?

Toplum huzurunu bozup, iktidarı yani Erdoğan'ı yıpratmak, idam kanununu tartışmaya sokup, Avrupa ile Türkiye'nin ilişkilerini iyice bozmak!

Tam da bunlar olmadı mı? AK Parti'nin politikalarına, özellikle de eğitim sistemi ile genel ahlaka yönelik eleştiriler birden ayyuka çıktı.

AB ise vize serbestisini şimdi de muhtemel “idam”ın hukukileşme ihtimaline bağladı.

Bizler saf saf olup biteni anlamaya çalışırken, şeytanîler yeni senaryolara yönelir. Bir adım önde olmasalar hiçbir şeyi başaramazlar!

Sonsuz özgürlüklerden dem vuranlar, şimdi de tecavüz özgürlüğünden dem vurabilirler. Batı hayat tarzına önemli ölçüde öykünen, 81 milyon insanın yaşadığı bir ülkede suçu sıfıra indirmek mümkün olabilir mi? Elbette hayır!

Ancak suçu görünür kılmayarak özendirmeyi engelleyebiliriz. Suçu teşvik edici, insanları kışkırtıcı yayınları engelleyebiliriz. Buna devletin haber ajansı ile “muhafazakâr” medyadan başlamak zorundayız.

İşlenen suçun ardındaki nedenleri ortadan kaldırmadan suçu azaltmak imkânsız. En ağır cezalar bile bazen bu suçları engellemeye yetmeyebilir.

O zaman insanların evlenmesini kolaylaştırmak, teşvik etmek, kadın bedenini ahlak dejenerasyonu ve ticari meta olmaktan çıkarmak, buna da medyadan başlamak şart.

MEDYAYA ÇOK MU YÜKLENDİK?

Medyaya çok yüklendiğimi düşünebilirsiniz. Ama Show tv başta olmak üzere pek çok kanalın ana haber bültenlerini izleyip de insanın ruh sağlığını muhafaza etmesi mümkün değil.

Kaldı ki, bütün medya tüm vatandaşı muhabire çevirdi. Abuk subuk görüntüler çekip, kanallara göndermek adeta salgına dönüştü. Medya hem kolaycı, hem ucuzcu, hem de reytingci…

Medya suçlu da, vatandaş masum mu? Elbette hayır. Nitelikli gazeteyi okumayan, kaliteli yayınları izlemeyen, modaya teslim yani celladına âşık bir toplumun olduğu ortada.

Çocuklarını sosyal medyaya teslim etmesi yetmezmiş gibi, doğum yapan karısının, ölen anasının, albenili kızının resimlerini, kısacası yatak odasına kadar her şeyini, bebeklerin karelerini bile Facebook gibi mecralarda paylaşan bir ebeveyn nasıl masum olabilir?

Kısaca diyoruz ki, son günlerdeki haberlere çok fazla dikkat etmek zorundayız. Medya kullanılarak tolum huzuru dinamitleniyor, siyasetin ilgisi değiştirilmek isteniyor olabilir. Siyaset, bürokrasi, medya ve toplum oyuna çekiliyor olabilir.

İdamı savunduğumu defaten yazdık. Bir Müslüman olarak, idam gerektiren suçlarda aksini savunmaktan Allah'a sınırız. Lakin kendime sormadan da edemiyorum. İdam gerektiren konularda adil karar verecek hâkim ve savcı yetiştirebiliyor muyuz?

ARTIK ÂRAFTAN KURTULMAK ZORUNDAYIZ

Bir mağdur mimarca kaleme alınan ve bu yıl yayınlanacak olan “Turkishi Finansal Terör ve Banka” isimli bir kitabın ön okumasını yapıyorum. Yaşananları okuyunca herkeste oluşacak ortak kanaat; adaletin tesisi için, adaleti her türlü değerin üstünde tutacak hâkimler, savcılar, bürokratlar gerektirdiği olacak. Aksi zulüm olur.

Ancak bu eksiklikler idamdan vazgeçmeyi gerektirmez. Devlet olmak; oyunları çözmeyi, hakikatin hakkını teslim etmeyi gerektirir. Mazisi dipdiri olsa da, tüm gelişmelere rağmen ruhu hâlâ Kemalist, hayat biçimi seküler, değerleri İslam olan bu toplumun yapması gereken ilk iş âraftan kurtulmak.

Artık ekonominin yanı sıra, medya, eğitim, gençlik, tarih, manevi değerlerin inşası, kirletilen mideleri arındırma ve adaletin tesisi YENİ DEVLETİN ilk görevi olmalı.

Gıda katkı maddeleri ile sadece bedenin değil, ruhî, aklî ve inanç değerlerinin de tahrip edildiği görülmeli ve önlem alınmalı.

Teyide muhtaç ise de, Tarım Bakanlığı lojmanlarında PKK'nın ve FETÖ'nün partisine yüzde 80 rey çıkıyorsa, geçmiş icraatlar ve personel sorgulanmalı.

Çocuk veya yetişkin tecavüz ve işkencelerini önlemek için Aile Bakanlığı modeli, boşanmalara yol açan kadınların feministleştirilmesi, aile düzenini yıkıcı mevzuat ve uygulamaların bertaraf edilmesi gerekiyor.

Aksi halde daha çok oyuna çekiliriz.

Ancak bir Müslüman her şeyi devletten bekleyemez. Müslüman kendi ailesini, kendi neslini, kendi nefsini, kendi memleketini, kendi iffetini korumakla da mükellef.

Çocuğunu helal kazanç ve tayyib gıdalarla beslemek, ruhuna İslam'ın ruhunu üflemek, helâl ve haramlara riayet eden nesiller yetiştirmek, başkasının namus ve izzetini de kendisinin ki gibi muhafaza etmekle de…

Bir memleketin ahlak, adalet ve medeniyet anlayışını öğrenmek isteyenin, o beldenin çarşı pazarında bir saat dolaşması yeterli.

Daha önce yapmamışsanız şimdi dolaşın bakalım, bu toplumu normal görecek misiniz?

Bir anormallik sezmişseniz, asıl suçlunun başkası değil, hepimiz olduğunu fark edeceksiniz!

En iyisini Allah c.c. bilir. Lakin bize de öğrenmek ve ifa görevi düşüyor.

NEDEN BU HALDEYİZ İŞTE DELİLİ: DÜZEN BU

  1. samimi samimi

    Nasreddin hoca fıkralarına benzetirseniz haksızlık etmiş olursunuz...çünkü Nasrettin hoca değerleri hatırlatan ve düşündürme önceliği olmakla güldüren bir özelliğe sahip..bunun yerine inekşaban fıkraları desek daha doğru olabilir mi? Çünkü o her zaman “ben yapmadım o yaptı der”..ilginçtir..bu filmlerin de toplumun bilinçaltını iğfal etmek için yapıldığını...olmayan hatta olması hedeflenen şeylerin abartılarak işlendiğini düşünüyorum..”ağlanacak şeylere gülme davranışı geliştiren izleyici” toplum oluşturma çabası...

  2. Kim Kim

    Kötülüğü kötülemek kötülüğün reklamdır. Medya zihinleri bozarak ruhsal ve bedensel hastalıklara davetiye çıkarıyor. Etrafında yok olan kötülükler bir anda ortaya çıkıyor ve insan duyarsizlasiyor. örnek medyanın ve medyatikler sayesinde erkekler kılıklı tipler saç boyuyor. Vücudunu dövme ile dolduruyor. Tüylerini aldırıyor ....

  3. Hasan UMUTLU Hasan UMUTLU

    Allah sizden binlerce kez razı olsun. Fazla uzatmadan yazıdan aklımda kalan 3 hususa dikkat çekmek istiyorum,1-Allah nasip ederse kendim de evlendiğimde yapmayı düşündüğüm gibi Müslümanın evine televizyon girmemeli.2-76 yaşındaki babaannem haber vakti geldiğinde show tv'yi açmaz. 'Neden' dediğimde 'bunun haberleri psikolojimi bozuyor' der garibim.3-26 yaşındayım. Allah nasip ettikçe başım yerde dolaşıyorum. Rabbime zinaya bulaşmamak için dua ediyorum. Yazınızda belirttiğiniz gibi gençlere üniversite yerine evlilik tavsiye edilip ön ayak olunmalı.

  4. Zeynep Zeynep

    Allah razı olsun. Bu fetö ve yahudi zihniyetinden nasıl kurtulacağız. Gerçekten bazen çıkmaza giriyor insan. Rabbim ümmete ve ummete hami milletimize yar olsun

YORUM YAP