CIA'in üzerinden 25 yıl geçtiği için bazı belgeleri yayınlama kararı alması, ABD'nin Türkiye'deki darbeleri planlayıp talimatları verdiği gerçeği de iddia olmaktan çıktı.
Amerikan Dış İstihbarat Örgütü'nün sitesine koyduğu 12 milyon sayfalık belgenin hepsi taranmış değil ancak bu belgelerde Türkiye'nin adı binlerce kez geçiyor.
Bu Türkiye'nin kontrol altında tutulması için ABD'nin ne çok mesai, zaman ve kaynak harcadığını gösteriyor.
Bunun için sadece kendi ajanlarını değil, içimizden ayarttığı kiralık ajanları ve bizim paramızı da kullanmış.
‘CIA'İN ANKARA ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜNÜ YAPTIM'
Geçtiğimiz günlerde AK Parti milletvekili Selçuk Özdağ, eski MAH'n reisi ve MİT Müsteşarı M. Fuat Doğu'un kendisine yaptığı itirafı anlatmıştı.
Selçuk Özdağ, Fuat Doğu'nun kendisine “Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA'in şube müdürlüğünü yaptım” dediğini söylemişti.
Bu doğruydu. Çünkü İngiliz İstihbarat örgütü MI6, Amerikan Stratejik Hizmetler Bürosu OSS (Office of Strategic Services)'i CIA'e dönüştürmüştü.
CIA ve MI6, Alman Nazi subayı Reinhard Gehlen ile anlaştı. CIA önce tecrübeli ve acımasız ajan Gehlen'in, Gehlen Örgütü'nü kurmasına yardım etti. Daha sonra Gehlen İstihbarat Örgütü CIA adına çalışmaya başladı. Bir süre sonra örgüt bugünkü halini aldı ve BND (Bundes Nachrichten Dienst) kuruldu. Bugün de dâhil BND'nin CIA ile irtibatının hiç kesilmediği dile getiriliyor.
AMAÇ ABD'Yİ GÜÇLENDİRMEKTİ
Yahudiler, İngiltere'yi ele geçirmişti. Almanya'da ise çok güçlüydüler. Zaten İngiltere'ye de Almanya'dan geçmişlerdi. Osmanlı parçalanmış, Filistin'de devlet kurmaya hazır olmadıkları için Filistin İngiliz mandası olarak kalmıştı. Hazırlıklar tamamdı. Ama şartlar yani dünya kamuoyu hazır değildi. Bırakın dünyayı bazı Yahudiler bile İsrail devletine itiraz ediyordu.
Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan Yahudi halklar ise, Filistin toprakları gibi bir meçhule yolculuk yapmak istemiyordu. Yani kimse yaşadığı toprakları terk edip, Filistin'e gitmek istemiyordu. Çünkü başlarına ne geleceği meçhuldü.
Bunun için Siyonist liderler Almanya ve İngiltere'yi çarpıştırarak iki sanayi ülkesini küçültme kararı aldılar. Bunu başarır iseler bir taşla iki kuş vurmuş olacaklardı.
Bu sayede siyasî ve iktisadî olarak önemli ölçüde ele geçirdikleri ABD lider olacaktı. ABD'nin lider kalmasını ve diğerlerinin de onunla irtibatlı olmasını sağlamak için yine Yahudi liderlerin yönettiği SSCB hazırdı. Çift kutuplu bir dünya, çekişmeler ve soğuk savaş için biçilmiş kaftandı.
SİYONİSTLER ALMANYA'YA SAVAŞ İLAN ETTİ
Siyonist güdümlü Dail Express gazetesi 24 Mart 1933 tarihli manşetinde, Yahudilerin Almanya'ya savaş açtığını yazıyor, Yahudileri Almanya'ya karşı birleşmeye çağırıyordu ve boykot istiyordu.
Almanya ve İngiltere savaşa tutuşursa, ABD güçlenecek ve lider olacaktı. Bu da Yahudilerin dünya hâkimiyeti için biçilmiş kaftandı. Tam istedikleri gibi oldu. Ve Gehlen, Yahudilerle iş tutup, Hitlere ihanet etti.
İkinci Dünya Harbi ise Almanya ve İngiltere'yi yordu ve çok zayıflattı. Hele ki Almanya neredeyse bitmişti.
Tümüyle bir Siyonist proje olan BM kurulmuş, İsrail ilan edilmiş, asıl adı David Grün olan, İstanbul Üniversitesi'nde okumuş olan David Ben-Gurion kuruluş bildirisini okumuş ve ilk başbakan olmuş. Bu arada Hürriyet gazetesi de yayına başlamıştı.
Daha sonra Dünya Siyonist Örgütü'nü de kontrol altına alacak olan ‘Sosyalist Siyonizm'in lideri de olan David, aslında Polonya'da doğmuştu. İstanbul'da iktidarı Siyonistlerin hizmetkârı masonlarından oluşan İttihatçılar ele geçişmişti. David, İstanbul'a yerleşip, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne kaydolur. Sonra ise Kudüs'e taşınır.
‘EY YAHUDİ! FİLİSTİN'E TAŞINMAK İSTEMEZSEN ÖLÜSÜN'
Alman ordusundaki Siyonist subaylar, Filistin'e göç etmek istemeyen Yahudilere yani kendi soydaşlarına akla hayale gelmedik işkence ve zulümler yaptılar. Faturayı ise Hitlere kestiler. “Sigma Protokolü”nde bunun ince işlenmiş hikâyeleri var.
Yahudi kontrol ve yönetimindeki SSCB yani Stalin Polonya, Ukrayna, Macaristan, Rusya'daki Yahudileri zorla Filistin topraklarına gönderiyordu. Almanya'daki Yahudiler de boşaltılıyordu. Benzer bir oyun 1955'de İstanbul'da da oynanacak ve Osmanlı'nın merhametine sığınan Yahudilerin Filistin'e göç etmesi için dalavereler çevrilecekti aynı odaklarca. Bu kez de fatura hiçbir kabahati olmayan Menderes'e kesildi.
YILDIZ İSTİHABARATI'NDA MİT'E UZANAN HİKÂYE
Çoğu ateist subaylardan oluşan askerler 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra ilk adı Yıldız İstihbarat Teşkilat'ı, 1911'de Teşkilât-ı Mahsusa'ya dönüştürülür. 1918 işgalince teşkilat resmen lağvedilse de fiilen devam eder. 1921'de İstanbul'da Müsellâh Müdâfaa-i Milliye (MMM) kurulur. MMM, sadece istihbarat değil, aynı zamanda kurtuluş mücadelesinin silah ve cephane ihtiyacını da sağlamak için mücadele eder.
1926'da tüm istihbarat örgütleri kapatılarak Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti (MEH veya MAH) olarak anılan teşkilat kurulur. Darbeciler 27 Ağustos 1962'de teşkilatın (MAH'ın) başına CIA'in Ankara masası şefi olduğunu kabul eden ve Korgenerallığa terfi ettirilen M. Fuat Doğu'yu getirirler.
22 Temmuz 1965'te ise Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) kurulur. Başına yine Fuat Doğu getirilir. Daha doğrusu MİT, CIA'in Gehlen'e kurduğu BND'ye kurdururlar. İşin içinde NATO da vardır.
2004'de vefat eden Doğu Paşa'nın MİT Müsteşarlığı resmi olarak 1971'de 71 muhtıracıları tarafından resmen sona erdirilir. Kâğıt üzerinde görevi bitmiştir ama fiili görevi ölene dek devam edecektir. Bu dönemde 71 muhtırası ve 80 darbesinin CIA adına planlayıcısı ‘Denew' kod adlı Duane Ramsdell Clarridge ise Türkiye'de at koşturmakta ve istihbaratı da yönetmektedir.
YENİ TÜRKİYE VE YENİ MİT
Hakan Fidan'ın gelmesi ile MİT'te farklı bir süreç başladı. Dönüşüm gerçekleştirilebildi mi ve ne kadar başarılı bunun takdiri bize düşmez. En azından bugünden bu hususta hüküm vermek güç. Ama bilinmesi gereken şey, ABD, Almanya ve İngiltere'yi rahatsız eden FETÖ'nün de MİT Müsteşarı Fidan'a yönelik operasyonun arka planında kendi adamları olmaması ve Türk istihbaratından eskisi kadar aktif olamayacakları gerçeğiydi. olduğu açık.
ABD örneği ve yaşadığımız süreç ülkenin selameti, Yeni Türkiye'nin hedefleri, İslam toplumları ve mazlum milletlerden bizden bekledikleri göz önüne alındığında, çok güçlü bir istihbarat örgünün lüzumu açıkça ortada.
Her yerde gözü kulağı olan, ama devlet ve millete zararı olmayan mahremlere tecavüz etmeyen, yaklaşan Müslüman asrına hazır ve uyumlu istihbarat örgütlerimiz için OHAL döneminde ivedi adımlar atılmasının ihtiyacı da ortada.
Nasipse bu konuya Dresten Katliamı ve Orhan Kiverlioğlu ile yaptığımız mülakat özellikle de 1970'li yıllarda yaşanan bazı hadiseler ve Fuat Doğu meselesi üzerinden devam edeceğiz.
Doğrudur hocam en hayati meselelerimizin başında şüphesiz bağımsız, bağlantısız istihbarat geliyor.