Yol, işçi ve tüketici taşıyan montaj hattını andırıyor. Yol, işçi-tüketici taşımak için yapılıyor.
Otobüs-metro-otomobil-uygarlık borçlu insan taşıyor.
Şehri yürüyerek kullanırsak borçsuz hayat sürdürülebilir.
Emekçi artık seri imalat bantı üzerinde ilerleyen ürünleri birleştirerek emtiaya tahvil eden “makine dişlisi” değildir.
Postfordizmin emekçisi montaj hattının üzerinde oturmaktadır. Üretim alanına ve tüketim tapınaklarına taşınan meta haline gelmiştir.
Üretim birimlerinin küçültülerek büyük kent mekânlarının inşa edilmesinin nedeni, nüfusu “proleterlikten arındırmak”tı. “Kent borçluları”, sanayi emekçisinden daha kullanışlıydı.
Niçin?
Önceki yüzyıllarda emekçilerin örgütlenerek “özerk siyasi güç” haline gelişinden beslenen sınıf mücadelesinin önünün kesilmesi amaçlanmıştı.
Kentleşme sınıf çatışmasını “burjuva – emekçi” arasından alıp “malik – borçlu” arasında yeniden üretti.
Kapitalizmin yeniden tanzimiyle insan metalaştırıldı. Meta insan, devr-i daime uğramış hareketli bant üzerindedir.
Teknik, “borçlu insan”ı taşımaktadır. Otomobil, asansör, yürüyen merdiven, metro, uçak, yüksek hızlı tren bir “bant teknolojisi”dir. İnsanı borçlanmaya, sömürülmeye taşımak için dizayn edilmiştir.
Bu teknik, bireyi “insan sermayesi” haline getirmeyi amaçlar. İnsan kendini sermayeleştirmek için yetiştirmektedir.
Eskiden “Enel Hak” denirdi; şimdi “Enel para.”
Yeni kapitalizm “ideal-aşkın bir insan projesi” gütmektedir. “Seküler üst-insan”, “materyalist insan-ı kâmil” üretilmektedir.
Yürüyen bant üstünde taşınan varlık, kendi kendinin işletmecisidir. Taşındığı bant sistemine ne kadar odaklanırsa “kendini işlemenin”, “kendinin patronluğu”nu kazanmanın hürriyetine o kadar varacaktır. Bant sisteminin ikinci işlevi insanın “üst-insanlığı”nı tüketici davranışıyla kanıtlamasıdır.
Fertler “sosyal hizmet”lere erişmek için “bireysel sözleşmeler” imzalamak, borçlanmak zorundadır. Asfalt yol, sosyal hizmettir; onun kullanımı bireysel otomobile sahiplik gerektirmektedir. Bu ise borçlanmadır. Konut sorunu da borçlanmayı kaçınılmaz kılmaktadır. Borç-kredi, “proletaryalıktan arındırılmış” sınıfları yönetmenin ve farkına varamadıkları bir ırgatlaşmaya uğratmanın aygıtı haline getirilir.
Her sosyal hizmet borç yüklemektedir.
Kapitalizm, borçluluğu küresel olarak yayar, hayatları bununla kirletir.
Ücret etrafında yoğunlaşan emek mücadelelerinin konusuz kalması “homo debitor (borçlandırılmış insan)”ın oluşturulmasıyla kırılmıştır.
Emek bireyselleştirilip borçlandırılacak emekçinin “kendini işletme” eyleminde rekabetçi bir benlik inşası içine atılır. Bireyin iyi bir hayat sürdürebilmesi borçlanabilme kapasitesi ile ölçülür. Hayat tarzı ve borç ödeyebilirliği üzerinden iktidar kurulmuştur. Borçluluk kentin “iyi yaşam” anlayışına uydurularak ahlâkileştirilir. Borçlu bireyin “kendini” inşa etmesi istenir; ancak burada amaç onun bugün ve gelecek tutumunu denetlemektir.
Ne iyi insan: borçlanmış!
Peki ne olacak?
Borçsuz yaşanacak.
Ve yüksek binalar kentin bağrına dikilmeyecek. Hiçbir yere dikilmese de olur. Ve alışveriş merkezleri de yıkılacak. Bu, yıkılmasa da olur. Bir şehir kurulursa nasılsa kent terkedilecek. Çünkü herkes işine yürüyerek gitmeli. Kentin seri üretim parkını söken bir “şehir zihni” o zaman hayatı kuracak. O zaman, bir montaj hattına dönen asfalt yola da ihtiyaç kalmayacak. Asfaltsız bir şehre AVM de gelmeyecek. Tapınak metruklaşacak.
Alış-veriş cemaati yeryüzüne dağılacak. Belki o zaman hepimiz yıllarca okuyup bilmem hangi küresel şirketin Türkiye ayağında konuşlanmış acentasının emekçisi de olmayacağız. Kimbilir, toprağı avuçlayıp ölmeden önce onun has kokusunu içimize doya doya çekeceğimiz bir rençberliğimiz olur.
Bir domatesi dalından koparıp merhametle dişleriz. Hamdederiz. Belki bir ikimiz, on-on beş koyun ya da keçinin peşinde geçimlik eyleriz. Yanık bir türkü çığırırız, kargaları kovalarken. Kana kana su içeriz kaya dibindeki pınardan. Bir kurbağa suya atlar. Bir çekirge zıplar. Tarladan söküp getirdiğimiz taş, dağlardan indirdiğimiz sahipsiz odunla “iki göz bir sahan” ev inşa ederiz. Zikrettiğim şey, “borçsuzluk iktisadı”dır.
Varsın olsun, borçsuzluk ütopyamız olsun.