Kur'an Kâbe'yi “beyt” kavramıyla zikretmiştir: “Muhakkak ki (inne), ilk beyt-ev (evvele beytin) insanlar için yapıldı (vudia lin nâsi). Elbette Bekke'deki (lellezî bi bekkete) (O ev) Âlemlere bereket ve hidâyet kaynağıdır (mubâreken ve huden lil âlemîn)” (3 Al-i İmran 96).
Kur'an'da mescidlerin de “beyt” kavramıyla zikredildiği ifade edilebilecektir: Musa ve kardeşine (Ahîsine) vahyettik. Kavminiz için Mısır'da yerleşmek için (en tebevveâ li kavmikumâ bi mısra) evler yapın (buyûten vec'alû). Evlerinizi kıble kılın ve namazı ikame edin (buyûtekum kıbleten ve ekîmus sâlate)” (10 Yunus 87).
Kur'an insanlara ev yapma bilgisinin Allah tarafından öğretildiğini de beyan ediyor: “Ve Allah, evlerinizi-beytlerinizi yaptı (Vallâhu ceale lekum min buyûtikum) oturma ve dinlenme yeri (sekenen) olarak. Onlar sizin kıldığımız hayvanların derilerinden beytler - evlerdir (ve ceale lekum min culûdil en'âmi buyûten). Yolculuk-göç gününüzde de, konaklama-ikamet gününüzde de taşıyabileceğiniz çadırlar (testehıffûnehâ yevme za'nikum ve yevme ikâmetikum). O evleri hayvanların soflarından-yünlerinden, tüylerinden ve kıllarından yaparsınız (ve min asvâfihâ ve evbârihâ ve eş'ârihâ). Allah hayvanlarınızın sof-yün, tüy ve kıllarından ev-giyim eşyası ve muayyen bir süreye kadar faydalanma nasip etti (ve min asvâfihâ ve evbârihâ ve eş'ârihâ esâsen ve metâan ilâ hîn)” (16 Nahl 80).
Böylece “beyt”in çadır/otağ olduğunu ve onun deriden, yünden, devetüyünden, keçi kılından imal edildiğini anlıyoruz. Kur'an'daki Ev'in bir toplumsal model getirdiği (10: 87) ayetinden hareketle söylenebilecektir. Beyt meskenin kendisine ve meskenin kendisiyle inşa edildiği kadın, çocuk, aileye denir. Bekâr, beyt inşa edemez.
Musa (as) Mısır'a gönderildiğinde yanında Ahî'si olan Harun da vardı. Dolayısıyla evlerin (buyût) yapımı, musâhip-muâhat modeliyle birlikte öğretilmiştir. Allah Kâbe'ye (kıblegâh'a) mescide ve eşler ile oturulan ev'e “beyt” adını vermektedir. “Ev”, ulûhiyet ve ubudiyet mekânıdır. Mekân, kevn (kün) kökünden gelir; yaratılış demektir. Ayrıca beyt, “beyit” kelimesiyle kökdaştır. Beyit, iki mısradan oluşan vezinli, ölçülü sözdür. Mısra ise, çadır kapısının tek kanadıdır.
Ayette (10: 87) Hz. Musa (as) Mısır'a eşi ve Ahî'siyle beraber gitmiş; beyt ile Mısır'daki kavmine ölçü-mizan götürmüştür. Bu evlerin namaz kılınan, geçim sağlanan, muâhatlı topluluklarca yürütülen bir mesken programıyla inşa edildiği anlaşılmaktadır. (16: 80) ayetinde mesken, “oturma ve dinlenme yeri (sekenen)” olarak işaret etmekteyse de bu durum evlerin veznini-ölçüsünü bozmamalıdır. Ayette büyût, hafif malzemeden yapılmakta, sökülüp yeniden inşa edilebilmekte ve yolculuk günlerinde de ikamet günlerinde de sahiplerine imkân (mekân) açmakta, geçim sağlamaktadır. Modern toplumda barınma sıkıntı, borç üretmektedir.
Sözlükte “Ehl” kelimesi “Aile, yakınlar, akrabalar, eş, zevce, hanım anlamına haizdir (Serdar Mutçalı, Arapça Türkçe Sözlük, Dağarcık Yayınları, 1995: 30-31). Teehhül kelimesi de “evlenme” anlamına gelmektedir. Kur'an'da “Ehl” kelimesi ise “eş” veya “kan bağına dayanan aile” için kullanılmaktadır. “Ehl” kişi, aileye dâhil olan salih ferddir. “Ve Nuh Rabbine seslendi. Sonra dedi: Rabbim! Muhakkak ki oğlum benim ailemdendir (kâle rabbi innebnî min ehlî); (Allah) şöyle buyurdu: Ey Nuh! Muhakkak ki o, senin ailenden değildir. Muhakkak ki onun yaptığı salih olmayan bir ameldir (Kâle yâ nûhu innehu leyse min ehlike, innehu amelun gayru salih)” (11 Hûd 45-46) ayetlerinde “Ehl” kelimesi salih yakınlar için kullanılmıştır.
Ansiklopedi'ye göre “Ehlü'l-beyt” terkibi, üç ayette geçmektedir. Bunların birinde Hz. İbrahim'in (11 Hûd 73), birinde Hz. Musa'nın (28 Kasas 12), birinde Hz. Peygamber'in (33 Ahzab 33) Ehl-i beyt'i zikredilmiştir (Mustafa Öz, Ehl-i Beyt, TDV İslâm Ansiklopedisi, c: 10, 1994: 498).
Musa kıssasında ehl-i beyt, Musa'nın annesidir: “Bunun üzerine (hemşiresi onlara): Sizin için onun bakımını te'mîn edecek, kendileri buna hayırhah olacak bir ehl-i beyt hakkında delâletde bulunayım mı? dedi” (28 Kasas 8).
İbrahim kıssasında ehl-i beyt, Hz. İbrahim'in eşi Sare'dir. Bu kıssada Sare, Hz. İbrahim'in misafirlerine (meleklere) sofra hizmetinde (fütüvvet) bulunmaktadır. Fütüvvet, misakı korumak, çıkar gözetmeden insanlara hizmet etmek, sofra açmak demektir. Misafirler Sare'nin açtığı sofrada onu İshak ile müjdeler. Bu soydan Yakub, Yusuf, Davud, Süleyman, Musa, İmran ailesi ve İsa peygamber gelecektir. Sare, müjdeye hayret eder. Melekler dediler ki: “Allah'ın emrine mi şaşırıyorsun? Ey ehl-i beyt, Allah'ın rahmeti ve bereketi sizin üzerinize! (rahmetullâhi ve berakâtuhu aleykum ehlel beyt)” (11 Hûd 73).
Son örnek Hz. Peygamber'in eşleri (annelerimiz) hakkındadır. (33 Ahzab 33) ayetinde hem beyt ve hem de ehl-i beyt kelimesi geçmektedir. Aynı zamanda yukarıda zikrettiğimiz (10: 87) ayetindeki namaz kılınan beyt'e ait vurgu (33: 33) ayetinde yeniden tekrarlanmaktadır. Ayette ayrıca zekâttan da bahsedildiğinden beyt'in iktisadî bir faaliyeti içerdiği anlaşılmaktadır: “Evlerinizde oturun (Ve karne fî buyûtikunne). Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin. Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. Ey ehl-i beyt, Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor (ehlel beyti ve yutahhirakum tathîrâ)” (33 Ahzab 33).
Kur'an'daki üç ehl-i beyt ayetinin işaretine göre eş, anne, çocuklar (eş, usûl ve fürû) ehl-i beyt sayılmak gerekir. Ehl-i Beyt kavramı, Kâbe'nin hizmetini yapanlara da hasredilmektedir. Kisâ (Aba) Hadisi'nde ise durum daha özeldir.
Kanaatimce ehl-i beyt, Âdem ve eşiyle başlayan ev, aile, mesken ve toplum düzenidir. (16: 68) ayetine göre arılara “dağlardan evler” (minel cibâli buyûten) edinmesi için vahyedilmektedir. Arıların evi bal üretmektedir. Dişi örümcek (ankebut) ise evini ölümün tuzağı olarak yapmakta ve ağını (evini) kurbanına sarmaktadır. Modern insanın barınağında aile yoktur; o bir sarmaldır, yalnızlığın kulübesidir.