Lütfi Bergen

Anadoluculuk bitmedi

16.09.2016 00:06:21

Diyanet İslâm Ansiklopedisi'nde “Horasan” maddesinde şu bilgiye yer verilmiştir: “Horasan ismi Eski Farsça'da “hur” (güneş) ve “âsân” (âyân “gelen, doğan”) kelimelerinden meydana gelmiştir ve “güneşin doğduğu yer, güneş ülkesi; doğu bölgesi” anlamını taşımaktadır” (Osman Çetin, DİA, Horasan, cilt: 18; 1998: 234).

 “Anadoluculuk” düşüncesinin intisap ettiği “Anadolu” kavramı da “Horasan” kavramıyla aynı anlama sahip, benzer bir içerikle tanımlanabilir.

 “Anadolu kelimesi, Yunanca “Doğu” anlamına gelen ή άνατολή (anatole) kelimesinden türemiştir. Bu sözcük, “doğmak, yükselmek” anlamına gelen Yunanca άνατέλλειν (anatellein) fiilinden gelir. “Doğu ülkesi” anlamına gelen Anatolia ilk kez 7. yüzyılda Doğu Roma İmparatorluğu'nun Afyon, Isparta, Konya, Kayseri ve İçel yörelerini kapsayan idari birimi (Anatolikon Thema) için kullanılmıştır.”

 Oğuz Ünal'ın “Güneş Ülkesinden Güneşin Doğduğu Yere - Horasan'dan Anadolu'ya Türkiye Tarihi”  adlı kitabında da “Horasan” kelimesinin “Güneş ülkesi” anlamına geldiği ifade edilmiş ve “Anadolu” kelimesi de şöyle tarif edilmiştir: “Anadolu kelimesinin kökeni, Bizanslıların kullandıkları “Anatolia” olup, Grekçe, “Güneşin Doğduğu Yer” anlamına gelen “anatole” ya da (…) “anatoli” kelimesinden türemiştir (…) Yunanlı denizciler, boğazın doğu kıyısında doğan güneşi gördüklerinde bölgeye “Anatole”, “Gündoğumu Ülkesi” adını verdiler; batıdaki topraklar ise “Avrupa”, “Günbatımı Ülkesi” adını aldı” (Oğuz Ünal, Ötüken Yayınları, 2014: 21).

 Hamza Aksüt'e göre Horasan, 3 bölgenin adıdır: 1) İran Horasan'ı; 2) Afgan Horasan'ı; 3) Irak Horasan'ı.

 Demek, “Anadolu” terimi de anlam itibariyle “Horasan” sözcüğünün aynısıdır. “Güneşin Doğduğu Yer.”

 Arabistan'dan fetih için üzerinde yaşadığımız toprağa gelen Arapların ‘Bu Ülke'de yer-tutamadıkları, Bizans zulmüne “yort savul” diyemedikleri, bir nizam kuramadıkları ortadadır. Bu iş, İmam Rıza'nın Horasan'da örgütlediği Ehl-i Beyt âşıkı Türkmenler eliyle imkâna geçmiştir.

 Yaşadığımız Urum Eli'ne Fütüvvet çerağını yakmış Türkmenlerin gelerek nizam koyması ve yaşadığımız coğrafyaya da “Anadolu” demeye devam etmesi çok değerlidir. Bu anlamı itibariyle Anadolu, “yeniden” ve “yeni bir Horasan”dır.

 Işık “güneşin doğduğu yerden” yükselir.

 Buna göre Anadolu, Türkiye'den başlayıp Irak-İran-Afganistan'ı da içine alan “adalet/emniyet şehirleri” coğrafyasıdır. Biz, Horasan ilindeki Müslümanlar, tek bir milletiz.

 Kendisini “Batı” olarak gören kültür / umran-uygarlık, varlığını Avrupa-Kuzey Amerika coğrafyasında sabitlemiş olmaktadır.

 Horasan-Anadolu ise, “güneşin doğduğu yer” anlamındadır. Bu coğrafya, vahiy coğrafyası olup, hakikatte Osmanlı'nın yerleştiği değil, Selçuklunun egemen olduğu toprakları ihtiva etmektedir.

 Anadolu'nun İslâmlaştırılması, Horasan erenleri, gazileri, ahileri, bacıları, fakıları tarafından ‘Bu Ülke'ye getirilen iktisadî-içtimaî adalet tasavvuruyla (fütüvvet irfanıyla) gerçekleşmiştir. Bu tasavvurun 1299-1453 arası dönemde Osmanlı'yı Anadolu'da “devlet” kıldığı, fakat bu tarihten sonra devletin Osmanlı'nın inşasını sağlayan derviş-gazi-ahi-bacı-fakılara (Yunus Emre meşrepli insanlara) “Molla Kasım” kesildiği malumdur.

 

Anadoluculuk fikrinde Nurettin Topçu (ö. 1975) sonrasında mütefekkir çıkmamış, bu fikrin müntesipleri oluşmamış; fikir, kendisini yenileyecek bir epistemik cemaatle örülememiştir. Fakat Anadoluculuk ölmemiştir, harekettedir.

 Hz. Pir'in köçeğiyiz.

 Anadoluculuk, “Osmanlı'nın işgal edildiği yıllarda elde kalan son toprak parçasını korumaya çalışan savunmacı / korumacı bir refleks” diye tanımlanıyor; kat'a böyle değildir.

 1453 sonrası Osmanlı, “kan bağı” yerine “intisap bağı”nı merkeze alan “umran” fikrini “devlet tavrı” haline getirince; Anadolu, iktisadi içtimaî düzenini inşa eden eren/gazi/ahi/bacıları sistemden uzaklaştırmıştır. Şeyhülislam Ebussuud, ahiliğin “kardeşlik” ahlâkının, fütüvvet irfanının, geçim iktisadının teolojik temellerini kırarak para vakıflarının önünü açmıştır. Osmanlı, tımarı terk edip; paralı asker beslemiştir.

 Anadolu'yu inşa eden “geçimlik iktisad”ın, “adalet şehri”nin inşa edicisi eren/gazi/ahi/bacı/fakı, Osmanlı siyaseti karşısında dışlanmıştır. Osmanlı'nın kendisine devlet bahşeden fütüvvet erlerini dışlaması, Safevi'nin ise bu erleri Şiîleştiren tagayyur siyaseti adalet-şehir teolojisi ile hareket eden Fütüvvet aşığı halkı paramparça etmiştir. Ehl-i Beyt'in evlatları hâlâ Türkmenler içindedir, Anadolu'da yaşamaktadır.

 Medeniyetin yeniden doğacağı tek coğrafya Anadolu'dur.

 “Kul padişahsız olmaz padişah kulsuz değil

Padişahı kim bileydi kul etmese yort savul (Yunus Emre).

YORUM YAP