Eğitim fakültesinin sınıf öğretmenliği bölümünü bitiren Sinan Karasu (Doğu Demirkol) memleketi Çan ilçesine (taşraya) dönmüş, evine doğru yürümektedir. Terminalde kendisini kimse karşılamamış, sevincini paylaşmamıştır. Yol üzerindeki bir kuyumcu onu çay içmeye çağırır. Sinan'ın bu teklifi reddetmesi üzerine kuyumcu, genç mezunun gelecekteki meslekî planlarını sorarken lafı bir şekilde İdris Karasu'nun (Sinan'ın babası) borcunu ödemediğine getirir. Sinan, İdris'in (Murat Cemcir) ganyan (at yarışı) oyunlarına para bulmak için servetini ve toplumsal saygısını yitirişine dair gerçeklikle mezuniyet sonrası planlarını yapacağı “eve dönüş”ünün ilk saatlerinde yüzleştirilir. Eve can sıkıntısıyla gider.
Eve girişi “aile” ortamında bir kıpırtıya sebep olmaz. Filmin ilerleyen sahnelerinde de evde yaşayan dört kişinin “aile” oluşturduğunu hissettiren bir tensel temas, kucaklaşma, dokunma, sevinçlerin ya da acıların paylaşımı görülmemektedir. Kimse kimseye “hoş geldin” veya “güle güle” dememekte, “akraba-kurbiyet” hissiyle davranmamaktadır. Hane sakinleri sanki üst bir iradenin emriyle birlikte yaşamaya mahkûm gibidir. Anne Asuman (Bennu Yıldırımlar), İdris'in kumar borçları yüzünden çocuk bakmaya mecbur kalmış olmasına rağmen ev işlerini yapan, yemeği yapan “fedakâr” ve “görev ahlâkı”yla davranan biri görünümündedir. Ancak gerçek bu değildir. Evde aile fertleri sofra başında toplanmazlar. İki kadın (anne ve kız kardeş) sıklıkla TV seyrederken ve diğer bireylere kayıtsız olarak gösterilir. Asuman sofra hazırlamadığı için İdris akşam evine geldiğinde buzdolabında yemek arar ve bulduğuyla yetinir. Koca, erkek kimliğini (erilliğini) kaybetmiştir.
Diğer taraftan “aile”, “kadın”, “erkek” ve “bereket” kavramları köydeki dede ve nine karakterlerinde temsil edilir. Nine ocak başında yufka açar. Raflarda yaşlı kadının elinden çıktığı belli olan konserve salçalar, reçeller bulunmaktadır. Nine ile dede arasında tensel temasa da yer vardır. Oldukça yaşlanan, işitme ve hafıza yetileri zayıflayan dedenin giyinmesine yardım eden “kadın”, eliyle sosyal imtiyazı temsil eden erkek imgesini “parlatır.” Bu sahnede nine, kocasının pantolonunu giymesine yardım etmekte, yani “örtmektedir.” Onun kusurlarını topluma ifşa etmeme kaygısı taşımaktadır.
Asuman ise kocasının maaş hesabına ait banka kartını eline alarak “iktidar” elde etmiş ve kocasının “erkek” imgesini zedelemiştir. Asuman'ın İdris'in maaşında haciz olduğuna dair yakınmaları ve şikâyeti, İcra İflas Kanunu'nun (İİK) kapsamında yorumlanmalıdır. İİK madde 83'e göre “Maaşlar … hacz olunabilir. Ancak hacz olunacak miktar bunların dörtte birinden az olamaz. Birden fazla haciz var ise sıraya konur. Sırada önde olan haczin kesintisi bitmedikçe sonraki haciz için kesintiye geçilemez.”
Anlaşılacağı üzere Asuman, İdris'in maaşının haciz dışında kalan ¾'lük kısmına tamamen el koymuştur. Kocasına harçlık bile vermemektedir. Asıl hedefi kocasının emekli ikramiyesidir. Bu ikramiyeyi hak kazanıncaya dek kocasını evde lütfen hazırladığı yemeğe mecbur tutmaktadır. İdris, erkekliğinin silinmesine sinizm/kinizm (sosyal düzeni ve toplumsal değerleri hiçe sayan hayat tarzı: köpekleşme) ile cevap verir. Sinan, ilerleyen sahnelerden birinde imamla konuşurken babasının kumar tutkusunun aslında “düzene isyan” içerdiğini söyleyecektir.
İdris'in parasızlığı, Sinan'ın KPSS sınavı için Çanakkale'ye gitmeye hazırlandığı sahnelerde belirginleşir. Aile fertleri maaş kartına el konulmasına rağmen İdris'te bir şekilde para olduğu düşüncesiyle davranırlar. KPSS sınavı için yolculuk sahnesinde de bu beklenti açığa çıkar. İdris'in parasızlığı anlaşılınca Asuman komşusundan tedarik ederek Sinan'a para verir. İdris, Sinan'ı “yolcu etmek” bahanesiyle onunla çıkar ve Asuman'ın oğluna verdiği paradan bir miktar talep eder. Sinan, babasının bu acizliğinden tiksinmektedir.
Sinan'ın KPSS sınavı başarılı değildir. Çalışmadan girdiği soruları cevaplayamadığı için kağıdını erken teslim ederek sınav salonundan çıkar. Üniversiteden bir arkadaşı sahil kenarındaki çay bahçesinde garsonluk yapmaktadır. Telefonla konuştuğu diğer bir arkadaşı ise polis olmuştur. Her iki arkadaşıyla da (biriyle telefonda) argo ve bel aşağı küfürlerle dolu konuşma yapar. Polis arkadaşı, polisliğin avantajlarından bahsetmektedir.
Filmin bu sahnesi bazı yorumcular tarafından “atanamayan öğretmenlerin dramı” şeklinde yorumlanmaktadır. Biz aynı kanaatte değiliz.
Üniversite eğitimi iki taraflıdır. Bir tarafıyla üniversite, devlet-halk ilişkisini ifade eder; bu eğitim “kültür devrimi” noktasında başarısız kalmıştır. Yabancı dil bilen, Türkiye'nin meselelerine vâkıf nitelikli kadrolar yetiştirilememiştir. İkinci tarafıyla üniversite eğitimi halkın sınıf atlama niyetinin tahsil edildiği bir mecra gibi algılanmıştır. Üniversitenin yüksek maaş ve masa başı üst düzey yöneticilik beklentilerini karşıladığı farz edilmiştir. Akademinin diplomalarına, “dünyayı değiştirmenin anahtarı” işlevi yüklenmiştir. Bu algının 1980 sonrası kuşakları sarmasının köyleri ve kasabaları dönüştürdüğü hesaba katılmamıştır. Üniversite kasabayı çözmekte, kentleri büyütmektedir. Üniversiteye talep yoğunlaştıkça, devletin verdiği eğitim niteliğini yitirmektedir. Dolayısıyla açmaz iki yönlüdür.
Çay bahçesinde müşterilerden biri piyango biletçisidir. En temel ihtiyaçlarını alamayacak kadar borçludur. Piyango bileti, fakirleri kurtarmamaktadır. Üniversite diploması da böyledir.
Hatice (Hazar Ergüçlü), liseden sonra üniversite eğitimine devam etmemiştir. Ailesi onu kuyumcuyla evlendirecektir. Tarla kenarındaki yolda yürürken gördüğü Sinan'ı ağacın arkasına çağırırken, üniversite bitirmiş birinin kendisini kentin ışıklı caddelerine götürmesini, ılık tatil akşamlarını göstermesini, köyden ve fakirlikten çıkarmasını isteme niyetindedir. “Niçin yakında olanı tercih etmek zorundayız. Uzakta başka hayatlar var” demektedir. Daha önce sigara içmediği halde Sinan'dan bir sigara yakmasını ister. Yarısına kadar içtiği sigaradan Sinan'ın bir iki nefes çekmesini talep eder. Sinan ile paylaşacağı şeyler bulmaya çalışmakta, modern bir kadın gibi davranışlar ortaya koymaktadır. Başındaki örtüyü çözerek saçlarını rüzgâra bırakır, genç adamı öpmeye davranır. Adamın kayıtsızlığı üzerine onun dudağını ısırır ve kanatır. Taşradan çıkamamıştır, kuyumcuyla evlenir.
Sinan'ın Hatice'ye cevap vermemesi, kadınların kendilerini erkek üzerinde belirleyici görmesiyle ilgili gibidir. Sinan, Hatice'ye kentte aradığı şeylerin hepsini gördüğünü, bu taleplerinin mantıksız olduğunu ifade etmektedir. Sinan aslında babası gibi olmama direncini koymaktadır. Bir kızı yanında sürüklemek ve parasızlıktan dolayı onunla katlanılmaz bir ömür tüketmek istememektedir.
Sinan'ın belediye başkanına ve onun tavsiyesiyle kum ocağı sahibi “edebiyatsever” İlhami'ye gitmesi kitabına finansman arayışı amacı güder. Belediye başkanı kitaba “bireysel görünümlü serbest çalışma” olması nedeniyle kaynak veremeyeceğini ifade eder. Beldeyi tanıtan bir kitap olması halinde yayını meclise kabul ettirmek mümkündür. Daha önce destek sağlanan bir kitaptan bahseder. Belediye bundan bir verim alamamıştır. Sinan, kum ocağı sahibi İlhami'den de destek alamaz. Aralarında tarih (Truva), değerler (şehitlik) üzerinden milli duygulara aidiyet tartışması yaşanır. İlhami, aşırı bireysel gördüğü Sinan ile konuşmayı keserek telefonla sekreterine bağlanır ve görüşmeyi sonlandırır. Beklediği desteği alamayan Sinan, İlhami'ye gençlere yardım etmesinin, burslar vermesinin “çıkar ilişkisi gereği” yapıldığı eleştirisi getirir. İlhami ise sözleşme şartlarına göre hareket ettiğini, bu yardımları yapmaya belediyenin zorladığını ifade eder. Arkadaşlarının üniversite okumaya gittiğini, kendisinin ise hayata atıldığını söyler. İşletmesinde üniversite mezunu kişiler çalıştırdığını, fakülte bitirmiş arkadaşlarının hayatlarının dağılmış olduğunu işaret eder. İlhami'nin ağzından yapılan üniversite eleştirisi, piyasanın okula göre meşakkatli ama iktisadî anlamda daha büyük fırsatlar barındırdığını da ortaya koyar.
Film, Türkiye'de “eğitim” ile “inzibat” arasındaki difizyonun (geçişmenin) aktarılması bakımından da okunmalıdır. Bu aktarımın başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Bir sahnede İdris'in sınıfta öğrencilerinin haşarılığına karşı uyguladığı disiplin gösterilmektedir. İdris'in öğrencilerine uyguladığı “disiplin”, otoriterliğini yansıtır. Bu zaviyeden bakılınca filmde mündemiç görünen “öğretmen olamayanlar polisliği seçiyor” yargısı, öğretmenlerin de başka bir anlamda “denetim toplumunun inzibatı”na dönüşmesini ima ettiği için çift yönlü değerlendirilmelidir. İdris'in sınıfta öğrencilerine karşı tutumu, evdeki ve sosyal hayatında gösterdiği iktidarsızlığının tam zıttıdır. Her iki meslek de giderek birbirine dönüşmektedir.
Sinan, elektriğin borç nedeniyle kesilmesi nedeniyle annesi tarafından okula gönderilmiştir. Asuman, İdris'in ek ders ücreti alacağını, Sinan'ın bu parayı babasından isteyip eve getirmesini talep eder. Parayı almaya giden Sinan, babasına yeni çıkan kitabını da götürmüştür. Sınıfa girince babasının bir kâğıdın üstünü örttüğünü görür. Babasının yine ganyan oynadığını düşünse de sesini çıkarmaz. İdris oğlunu ek ders ücretlerin yatırılmadığını söyleyerek başından savar. Sinan eve geldiğinde annesi tarafından paylanır. “Erkek değil misin? Parayı almalıydın” diyen Asuman, aslında “baba-erkek” figürünü ezmek ve onun yerine “oğul-erkek” figürünü ikame etmek istemektedir. Dolayısıyla kadın, erkek üzerinden egemen olacaktır. Arthur Schopenhauer “Erkek her zaman kavrayarak ya da zapt ederek şeyler üzerinde doğrudan bir hakimiyet kurma çabasındadır. Ancak kadın, her yerde ve her zaman sadece dolaylı bir hakimiyet kurma durumuna rıza gösterir. Bunu da erkeğin üzerinden yapar” der (Schopenhauer, 2018: 84).
Asuman, TV'de Yılmaz Güney'in Umutsuzlar filmini seyrederken ağlamıştır. Annesi, Yılmaz Güney'i yokluklar içinde yetiştirmiştir. Yılmaz Güney, “güç istenci” nedeniyle (ki bu aynı zamanda zaaftır) kabadayı olmuştur. Çiğdem ise silahtan kopamayan kabadayının “herkes gibi” bir hayat sürememesinden rahatsızdır. Umutsuzlar filminde bu iki kadın da “güç” ile yakınlık kurmakta, ancak gücün doğuracağı neticeden korkmaktadır. Çiğdem'in (Filiz Akın) anne babası da orta sınıfa mensup kişiler olarak “para” tartışmalarıyla birbirini yıpratır. Umutsuzlar filmini izleyen Asuman ise İdris'in eril gücünü silmiş görünmektedir. Asuman'a kitabını imzalayan Sinan, konuşma sırasında annesinin “kadınca” yaklaşımlarını itiraf etmesi karşısında şok olur. Bütün kadınlar aynıdır.
Sinan, “geçim modellerinin insanların duygu ve düşüncelerini etkilediği”ni hissetmekte, okul dışında babasının “erkek-eril” kimliğini silerek “köpekleşme”sini (sinizm) içine sindirememektedir. Toplumsal düzeni savunmaktadır. Başka bir öğretmenin babası hakkında “Ganyan salonunda öğretmenin ne işi var? Öğretmen topluma örnek olmalı!” eleştirisine hak vermektedir. Aynı şekilde yaşlı dedesinin köy imamının yerine ezan okurken hata yapması halinde toplumun kınamasından, köylünün diline düşmekten korkmaktadır.
Filmde kimlikler arasındaki çatışma “Halka doğru giderken umutlarını tüketen öğretmen” baba (İdris) ile “insanları sevmeyen yazar adayı” oğul (Sinan) arasında kurulmuş görülür. Baba (İdris), ideallerini yitirince köyüne sığınmıştır. Köylünün bin yıllık tecrübesiyle “su çıkmaz” dediği yerde kuyu açmaktadır. Kızına -öğrencilerinin elinde görüp el koyduğu- elektrikli sakız ile şaka yapmaktadır. Herkesin gözünde savruk, kayıtsız, çocukça ve tutarsız davranmaktadır. Oğul (Sinan) ise aslında idealsizdir. Babasının “eril-erkek” kimliğinin gerektirdiği gibi davranmamasından mustariptir. Fakat giderek ona benzemektedir. Benzeşme ve “babasının yerine geçme” istemi onu da babası gibi sınıf öğretmenliği okumaya itmiştir. O da babasının gençliğindeki gibi edebî konuşmalar yapmaktadır. “Babasını öldürmek” (Oedipus karmaşası) bastıracağı kitapla gerçekleşecektir.
Sinan'ın, köprüdeki heykeli (kamu malını) kırması, nehre atması, yakalanma korkusuyla kaçması ve Truva Atı'nın içine saklanması ile “Diktatör olsam Çan'a atom bombası atardım” ifadesi “iktidar olma” arayışını temsil etmektedir. Mitolojide Truva Atı, kenti işgal etmenin tuzağıdır. Ancak Sinan yaşadığı beldeyi işgal edememekte, hatta tersine yok etmeye çalıştığı belde tarafından yutulmaktadır. Yapmak istediklerini gerçekleştirecek yeterliliği olmadığını karşılaştığı kişiler ona hatırlatmaktadır.
Kitabını bastırmak için önce ailesinin eski eşyalarını ve en sonra babasının köpeğini satmıştır. İdris'in köpeğini araması ve onun için acı çekmesi Sinan'ın vicdanını acıtsa da bunu dışa vurmaz. Askere gider.
- Schopenhauer Arthur, Dünyanın Istırabı Üzerine, Kafka Kitap, 2018
yazının ikinci bölümü var mıdır?