Lütfi Bergen

2018 Seçimleri 4- Kim kazandı?

01.07.2018 02:39:38

Başkanlık Sistemi Meclis'te “iki çoğunluklu” yapının doğmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla bu yapıya “iki ittifak sistemi” adı da verilebilecektir. “İki ittifak sistemi” kaçınılmaz olarak ittifak bileşenlerinin “tek Cumhurbaşkanı adayı” ile seçime girmesini gerektirmektedir. Dolayısıyla model, büyük partinin başkanının Cumhurbaşkanı adayı olması ve ittifaka giren nispeten küçük partinin ise Cumhurbaşkanı adayı göstermeyerek milletvekili seçimlerine odaklanmasını istemektedir. Meclis'in iki ittifak bloğundan oluşturulması sistemin doğasıdır.

Sistem, Birinci Cumhuriyet'in “kurucu” partisi olan ve aydın/bürokrat kadrolara dayanan CHP'nin merkezde yer aldığı bir ittifak bloğu ile İkinci Cumhuriyet'in eşrafını ve taşra sermayesini temsil eden siyasal çizgiden yükselen AKP'nin merkezde yer aldığı diğer bloğun varoluşu üzerinde durmaktadır.

2018 seçimlerinde Saadet Partisi'nin kendisini Birinci Cumhuriyet'in aydın/bürokrat kadrolarının temsil ettiği siyasal mecra içinde konumladığını görüyoruz. Yapılan ittifak, önceki CHP-MSP (Ecevit-Erbakan) koalisyonu ile de benzetilemez.

Zira, Saadet Partisi, CHP-İP'nin “parlamenter sisteme dönüş amacı”na itiraz etmemekteydi. Nitekim 20.06.2018'de Saadet Partisi Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Temel Karamollaoğlu, Fox TV'de katıldığı bir yayında “Bu seçimlerde iktidar partisi çoğunluğu sağlayamayacak. Eğer bu şekilde Meclis'te oluşum sağlanırsa, parlamenter sisteme dönelim, yeni bir anayasa yapalım, kuvvetler ayrılığı sağlansın” dedi (http://www.haberturk.com/son-dakika-cumhurbaskani-adayi-karamollaoglu-dan-flas-parlamenter-sistem-aciklamasi-2022760, 20.06.2018).

Başkanlık Sistemi, ittifakları da düzenleyerek Türk siyasetini artık sağ-sol-dindar ayrışmasına göre değil aydın/bürokrat sermaye ile eşraf/küçük müteşebbis taşra sermayesi arasında kurmaktadır. Dolayısıyla gelecekte hangi parti olursa olsun ittifaklarını bu iki ana bloğun siyasal vizyonuna göre yapmak zorunda kalacaktır. İttifak kurmak da kaçınılmaz olacaktır.

Bu nedenle 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 33. Maddesine bir cümle eklenerek ilgili madde şu şekilde düzenlenmiştir:

2839 Sayılı Kanun Madde 33:

“(Değişik birinci fıkra: 23/5/1987-3377/9 md.) Genel seçimlerde ülke genelinde, ara seçimlerde seçim yapılan çevrelerin tümünde, geçerli oyların %10'unu geçmeyen partiler milletvekili çıkaramazlar. (Ek cümle: 13/3/2018-7102/20 md.) Seçim ittifakı yapılması halinde, yüzde onluk barajın hesaplanmasında ittifak yapan siyasi partilerin aldıkları geçerli oyların toplamı esas alınır ve bu siyasi partiler için ayrıca baraj hesaplaması yapılmaz. Bir siyasi parti listesinde yer almış bağımsız adayların seçilebilmesi de listesinde yer aldığı siyasi partinin ülke genelinde ve ara seçimlerde seçim yapılan çevrelerin tümünde yüzde onluk barajı aşması ile mümkündür.”

Yukarıdaki madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, %10 baraj problemi olan partiler kendi milletvekili adaylarını meclise göndermek istedikleri takdirde yukarıda tasnif ettiğim iki ittifaktan birine katılmak mecburiyetindedir. %10 baraj problemi olmayan partiler ise “Milletvekili Seçimi”ne ittifak arayışı içine girmeden hazırlanabilecektir. Bu yönelişteki partilerin asıl hedefleri Meclis olmalıdır. %10 barajını geçtiği halde %50,01 oy alamayacağı kesin olan bir parti Cumhurbaşkanı adayı çıkaracaksa, o adayı Meclis'e gönderemeyeceğini biliyor olması gerekir.  

1 Kasım 2015 Genel Seçimleri'nde 326 bin 50 oy alan SP Başkanlık Sistemi'nin analizi konusunda yetersiz kaldı. Saadet Partisi, 24 Haziran seçimlerinde 668 bin 894 oy alarak 1.36 oranına ulaşmasını “başarı” olarak sunmaktadır. Oysa Saadet Partisi, 2018 seçimlerine dahil olduğu ittifak nedeniyle “baraj problemi” olmadan katıldı.

Milli Görüş'e bağlı yazarlar bu gerçeği ikrar edememektedir. Örneğin Milli Gazete'den Sadrettin Karaduman, “Seçmen ne dedi?” başlıklı yazısında “Tartışmasız, bu seçimin galibi Saadet Partisi'dir. Çünkü oylarını yüzde yüz artıran tek parti Saadet Partisi olmuştur” şeklindeki ifadesiyle baraj problemini aşmış SP'nin halktan oy toplayamadığını, “dip dalga”yı yakalayamadıklarını itiraftan kaçınmaktadır.

 Milli Gazete'de başka kalemler de Başkanlık Sistemi analizinin yapılamadığını gösteren yazılara imza atmıştır.

İsmail Hakkı Akkiraz'ın 20.06.2018 tarihli yazısında (Niçin Saadet Partisi?) “Faiz, haksız vergiler, rant ekonomisi, israf, tüketim çılgınlığı, üretimsizlik yüzünden ekonomimiz fesada uğramıştır (…) Bu sistemle Türkiye'nin güçlenerek kalkınması mümkün değildir” denilmekte ve “Çözüm” olarak da “Yaşanabilir bir Türkiye, yeniden büyük Türkiye ve yeni bir dünya için Saadet Partisi” gösterilmektedir. Akkiraz'ın bu söylemi Başkanlık Sistemi gereği SP'nin yaptığı ittifakın farkında değilmiş gibi kurgulanmıştır (https://www.milligazete.com.tr/makale/1602572/ismail-hakki-akkiraz/nicin-saadet-partisi).

Akkiraz 27.06.2018 tarihli yazısında (Seçim ve Muhasebe) ise “Saadet Partisi olarak bu seçimlerden %1,4 oy alarak çıktık. Alınan netice budur. Biz de Samsun'da aday olarak görevimizi imkânlarımız ölçüsünde yapmaya çalıştık (…) Saadet Partisi; imkânları ölçüsünde millete “faizci kapitalist düzenden” ve uygulamalarından hayır gelmeyeceğini ve çözüm olarak da “Adil Düzeni” önerdi. Sıkıntıları dile getirdi ve çözüm yollarını gösterdi” yorumunda bulundu (https://www.milligazete.com.tr/makale/1612892/ismail-hakki-akkiraz/secim-ve-muhasebe).

Her iki yazı da Başkanlık Sistemi'nin doğasına göre girilmiş bir seçim kampanyası analizi ihtiva etmemektedir. SP, 2018 seçimlerine Cumhurbaşkanlığı (Yürütme) için girmişse %1,4 oy ile bu hedefini gerçekleştiremeyeceğini bilmeliydi.

Milli Gazete'de 16.04.2018 yayınlanan bir haberde Saadet Parti yetkilileri SP'nin oy oranının yüzde 5'e ulaştığını, partinin genel başkanı Temel Karamollaoğlu'na ilginin ise yüzde 10'u geçtiğini duyurdu (https://www.milligazete.com.tr/haber/1531400/temel-karamollaoglu-yuzde-10u-gecti). Parti yetkilileri bu anket verileri karşısında seçimi kaybedeceklerini görmüş olmalı ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmemeliydi.

Mustafa Kurdaş'ın 13.06.2018 tarihli yazısında “Dip dalga öyle bir geliyor ki (…) bu millet, yeni bir sabaha uyanmaya hazırlanıyor!” ifadesi de Başkanlık Sistemi'nin ve İttifak Modeli'nin analizinin eksikliği nedeniyle isabetsiz kalıyor.

AKP-MHP'nin kurduğu ittifak, seçimin hangi şartlar gerçekleştirildiği takdirde kazanılabileceğini öngören bilinçle kurulmuştur. Bu kapsamda MHP'nin Türk siyasetine ve SP-CHP-İP + HDP'ye “ders” niteliğinde “örneklik” gösterdiği de söylenebilecektir.

Saadet Partisi, yıllardır sığındığı “baraj bahanesi”ni aşmayı da denedi ve kaybetti.

YORUM YAP